28 Haziran 2008 Cumartesi

Turnuvanın Patronu =İmperatore Fatih Terim


2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda geride kalan 30 maçın ardından Milli Takımlar teknik patronu
Fatih TerimEurosport tarafından "turnuvanın en iyi antrenörü" seçildi.

3-2'lik Çek Cumhuriyeti zaferimizin "turnuvanın en güzel maçı" olarak değerlendirildiği haberde Petr Cech'in hatasıysa "turnuvanın gafı" olarak yer buldu. İşte dünyaca ünlü televizyon kanalı Eurosport'un tespit ettiği 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın "En"leri:

Turnuvanın golü:
Wesley Sneijder (Hollanda-İtalya)
Turnuvanın kaçan golü:
Mario Gomez (Almanya-Avusturya)
Turnuvanın en güzel maçı:
Türkiye-Çek Cumhuriyeti: (3-2)
Turnuvanın en kötü maçı:
Fransa-Romanya: (0-0)
Turnuvanın en güzel kurtarışı:
Gianluigi Buffon (İtalya-Romanya)
Turnuvanın gafı:
Petr Cech; Türkiye maçı
Turnuvanın en iyi antrenörü: Fatih Terim
Turnuvanın hayal kırıklığı: Fransa
Turnuvanın en iyi taraftarı: Hollanda

27 Haziran 2008 Cuma

Jupp Derwall-Prestigio


Jupp Derwall kimdir?
josef "jupp" Derwall (10 mart 1927 würselen,kuzey rhine westfallen,Almanya) ilk futbolcu koçlardan biridir.Derwall 1978-1984 yılları arasında batı alman milli takımının menejerlgini yapmış,1980 avrupa futbol şampiyonasını kazanmış ve 1984 dunya kupasında finale yukselmiştir.Saç stili ona gümüş bukleli reis lakabının verilmesindeki temel sebeptir.

İçerik:

1)oyunculuk kariyeri
2)ilk koçluk yılları
3)Almanya cehenneminde
4)Turkiyedeki oyunu yeniden duzenleme


Oyunculuk kariyeri:
1983 yılında rhenania würselende forvet orta saha olarak başladı.Sonra,Derwall 5 bölümlü alman 1. liginin batı grubunda Alemannia Aachen ve Fortuna Düsseldorfta oynadı.Aachen ile oynadıgı ve Rot-Weiss Essen'e 1-2 yenildikleri 1953 almanya kupası finalinde bir gol attı.5 yıl sonra VfB susttgart a 4-3 yenildikleri kupa finaline Düsseldorf ile ulaştı.1954'te iki defa batı almanya milli futbol takımına çagrıldı ancak 1954 te dunya kupasını alan takıma secilmedi.
İlk Koçluk yılları:
oyunculuktan emekli olduktan sonra ilk önce İsviçrede FC bienl(1959-1961) ve FC shaffhausen (1961-1962) 'in başına geçti.fortuna düsseldorf ile birkere daha kupa finaline ulaştılar ancak 1962 de 1. Fc nirnberg e uzatma suresinde 1-2 kaybettiler.
Daha sonra Saarland bölgesel cemiyetinde 6 yıl koçluk yaptı.1970 yılında batı alman ulusal takımının efsane ismi Helmut Schön ün yardımcısı Udo Lateke varis olarak gösterildi.1972 yaz olimpiyatlarında alman takımını ilk 8 e soktu.Derwall Schön'ün asistanlıgına 1978 dünya kupasına kadar devam etti.Schön koçluktan emekli olduktan sonra,turnuvalarındaki başarılarından dolayı Derwall batı alman milli takımının başına getirildi.
bu görevde başlıca rakipleri antrenör arkadaşı Erich Ribbeck ve Helmut Benthaus'tu.

Almanya cehenneminde

Derwall'in teknik adam olarak ilk büyük turnuvası İtalya 1980 Avrupa şampiyonasıydı.Almanya onun rehberliğinde ve kadrosunda bulundurduğu turnuvanın en golcü oyuncusu Klaus Allofs'la birlikte,oynadığı beş maçtan dördünü kazanıp kupayı etkileyici bir şekilde aldı.
İspanya 1982 Dünya Kupası başlarken güven üst düzeydeydi.İlk turda Cezayir karşısında alınan şok yenilgiden sonra,Derwall'in Batı Almanya'sı soğukkanlı havasını yeniden kazanıp final maçına kadar bunu hep sürdürdü.Finalde Batı Almanya İtalya'ya 3-1 kaybetti.

Kupayı kaybetse de Derwall'e bir hoca olarak çok saygı duyuluyodu ve 1984 Avrupa Şampiyonası öncesi Almanya hala kupanın favorileri arasında sayılıyordu.
Ancak Fransa'daki performansları etkileyici değildi ve Derwall'in takımı ilk turda kupadan elendi.Alman halkının Derwall'e karşı görüşleri çok hızlı olarak değişti.En son zamanlarda insanlar Derwall'i sokakta gördüklerinde Sinirli şekilde bağırmaya,bazıları ona kötü isimler takmaya ve hatta bazıları da küfürlü sözler söylemeye başlamışlardı.Derwall görevini bırakmaya zorlandı ve yerini deneyimsiz Franz Beckenbauer'e bıraktı.

Türkiyedeki oyunu yenilemek:
Derwall bir turk kulübü olan galatasarayın teklifini kabul ederek bir çok kulübün teklifini geri çevirmesiyle gözlemcileri şok etti.ozamanlarda türk futbolu avrupada dikkat çekmiyor,kulüplerin ise uluslararası arenada hiç bir başarısı bulunmuyordu.derwall gibi uluslararası saygınlık ve tecrübesi olan birinin gelişiyle bu anlayış değişti ve galatasarayda çalıştıgı süre içerisinde türk futbolunun gelişme şansına yardımcı oldu.2 ulusal kupa ve bir türkiye kupası kazanmasının yanısıra,Derwall istanbulda gecirdigi zamanda batı avrupa egitim teknikleri ve taktik düşünceleri ile turk futbolunun gelişmesine katkıda bulundu.türkiyenin iki önemli koçu Fatih Terim ve Mustafa Denizli de bu zaman zarfında Derwalin yardımları ile yetiştiler.Derwall 1988 de turk milli takımının başına geçecegi söylentilerinin aksine galatasaraydan ayrıldı ve koçluktan emekli oldu,almanyaya dönerek emekliligin tadını cıkarmayı seçti.Türkiyedeki çalışmaları alman-türk ilişkilerinede katkıda bulundu,ve ankara universitesinde alman karşlıgı birinci snıf fahri doktora ile onurlandırıldı.(Bundesverdienstkreuz).
Medyadan:

Paris'te son 20 saniye. İspanya tribünleri gol sevinciyle ayakta... Yarı finali çantada keklik gören Alman futbolcular şaşkın... Ve bir adam var sahanın yanında duran; suskun. Almanlar'ın "Hauptling Silberlocke"u (Kızılderili şeflerinden Gümüş Kafa) işte o anda bir karar veriyor: "Alman Milli Takım Teknik Direktörlüğüm bitmiştir!"

"Gümüş Kafa", aylar sonra bile tekrar tekrar yaşadığı bu anların görüntüleriyle Atatürk Havalimanı'nda ilerlerken bir yandan da sürekli şunu sorar kendine: "57 yaşındayım. Ve artık dinlenmek istiyorum. Ama şimdi Doğu'nun sınırında yepyeni bir maceraya atılıyorum. Peki niye?"

Derken havaalanının son otomatik kapısı da açılır ve bambaşka bir dünyayla tokalaşır Derwall. Karşılayanları arasında kulübün ikinci Başkanı Alp Yalman, Türk millilerin kaptanı Fatih Terim ve asıl önemlisi "son ümidimizsin" der gibi bakan sarı-kırmızı gözler vardır.

Onun 21 yıl önce Türkiye'ye girdiği bu havaalanından şimdi çıkıp biz ona gidiyorduk. Foto-muhabiri arkadaşım Burak ve ben... Doğrusunu isterseniz sadece takımıyla bir bahar akşamı karşılaşanların anlayış gösterebileceği ölçüde belki saçma, mutlaka çok çocuksu ve pür bir sevinçle doluyduk. Üstelik baştan karar vermiştik Burak'la: "Biz bugün önce Galatasaraylı, sonra gazeteciyiz! Hele de takımının ilk şampiyonluğunu o beyaz saçlı adam sayesinde gören bir kuşak için tıpkı pirine uçan müritler gibiyiz..."

Sonunda Saarbrücken'i bulmuştuk ama önünde gri cip duran bu villanın kapısını tam bir buçuk saat önce çalmalıydık. Yoldaki kaza, mihmandarımızın azizliği, adresin yanlış kodlanması gibi gerekçeler hiçbir şekilde durumu kurtarmıyordu. Korka korka parmağımızı zile götürdük. Önce girişteki cam kapı bızzt etti, sonra yukarıdaki beyaz ahşap kapı açıldı ve saks mavisi kazaklı bir adamın gri pantolonu göründü. Başımı bile kaldıramadan çıktığım 10-15 basamak sonunda tam da beklediğim gibi bir ifadeyle karşılaştım: "Sizin kafanızı uçurmam gerekiyor!"

Burak'la nefes bile almıyorduk artık. Herhalde ikinci hamlesi kovmak olacak diye beklerken öfkeli şahin birden beyaz bir güvercin oluverdi: "Ama yapmayacağım! Haydi girin içeriye."

"Teşekkürler Derwall"
Artık Derwall'in sade, sarı salonundaydık. Elinde bir şişe sodayla peşimizde dolanıp bize "Yoldan geldiniz, susamışsınızdır" diye su veriyor; kendiliğinden "Tuvalet şu tarafta" demek gibi halden anlayan ikramlarda bulunuyordu. Daha yeni komadan çıkmış, gelmeden önce "Son röportajı sizinle olabilir" diye uyarılar aldığımız biri için hayli misafirperver, hayli canlıydı. Onu bu kadar sıcak görünce ben de gevşeyip hazırladığım cümlelerimden birini gevelemeye başladım: "Sizinle tanışmak bizim için saklanamayacak kadar büyük bir mutluluk. İzin verir misiniz?"

Derwall ayakta durmuş, kaşları havada beni dinliyordu. Kendisine yaklaştığımı görünce merakla bakmaya devam etti. İçimde bütün Galatasaraylıların şükranıyla yanağından öpüp "Her şey için bir kez daha teşekkür ederiz efendim" dedim. Muzip gülüşlü Derwall 78 yaşında artık ipi göğüsleminin de verdiği rahatlıkla sordu: "Sen 15 yıl önce neredeydin?"

Benimse konuyu dağıtmaya hiç niyetim yok; 100'üncü yıl coşkusunu yaşayan tüm Cimbomlular adına içimizi döküp, andımızı okumaya devam ettim: "14 yıl boyunca her lig şampiyonluğunun bittiği gün bizim için bir kâbustu. Herkes bayraklarla caddelerde dolaşırken biz pencereleri kapatıp bitmeyen korna seslerine rağmen erkenden uyumaya çalışırdık. Derken beyaz saçlı bir adam geldi. Onun sayesinde iki yıl üst üste şampiyon olduk. Dört yıl sonra gitti ama onun ardından da Avrupa'da inanılmaz basanlara imza attık. Ve sonunda UEFA Kupası'nı kazandık. Avrupa Şampiyonu olduk. Şampiyonlar liginde çeyrek finale çıktık Süper Kupayı biz gördük. Dünya sıralamasında 10'a giren ilk Türk takımı bizdik. Üç yıldızı Fener'den önce biz taktık. Hatta Fener'in stadına bayrak bile diktik."

Ben böyle Allah ne verdiyse deyip, soluksuz giderken Derwall'in yüzünde açan gülleri fark ettim. Belli ki o da bütün Galatasaraylılar gibi bu cümlelerden inanılmaz keyif alıyordu. Fenerliler'le aramızdaki huysuz ve tatlı muhabbete de sığınarak Derwall'e asıl içimden geçeni soruverdim: "Bütün bu keyifleri yaşarken bile siz de Fener'e çok sinir olur muydunuz?" Denvall, "Bu da sorulur mu" der gibi yüzüme bakıp kesin bir ifadeyle yanıtladı: "Hem de nasıl! Her oynadığımızda!"

Derwall Türk futboluna Avrupa'ya açılma cesaretini veren yegâne isim. 12 Eylül darbesinden çıkmış, PKK diye bir dertle daha yeni tanışmış, AB'yi aklının ucundan bile geçirmeyen, mutsuz bir Türkiye'de futbol üzerinden de olsa "Eğer istersen kabından çıkabilirsin" ampulünü yaktı.

* Sizin bu durumla ilgili yorumunuz ne?
Bunu gerçekten ben de bilmiyorum. (Kalp piliyle yaşayan ve yaklaşık bir ay önce gribal enfeksiyon tanısıyla kaldırıldığı hastanede şuurunu kaybedip, komaya giren Derwall her ne kadar sağlıklı görünüyor olsa da uzun esler vererek konuşuyordu). Sanırım sadece işimi yapmam yeterli oldu.

* Peki ne yaptınız da bu kadar başarılı oldunuz?
İlk yaptığım şey kendi oyuncularımı seçmek oldu. Çünkü geldiğimde bana 35 oyuncu verdiler. Bu rakam çoktu. Ben onların içinden sadece en iyi olanlarını seçtim. Bu teknik direktörler için başarıya giden çok önemli bir adımdır.

* İkinci adım?
İnsanlara hem aşağıdan hem de yukarıdan bakmanız lazım. Bir futbolcunun sadece nasıl oynadığı değil, karakteri de çok önemlidir. Bu yüzden ikinci işim onların karakterini disipline etmek oldu. Buna gerçekten ihtiyaç vardı.

* Zor oldu mu?
Zordu, çünkü sorun Türk futbolcusunun mantalitesindeydi. Hayata ve futbola bakış açıları Almanlar'dan çok farklıydı. Örnek Arif! Akrobat gibiydi! Antrenmanda o akrobasi hareketlerini yapmasında hiçbir sakınca yoktu. Ama sahada oynarken yapmaması gerekirdi. Puan için oynuyorsunuz sahada ve ancak takım oyunu oynarsanız kazanabilirsiniz.

* Türk futbolcusu biraz "artist" mi demek istiyorsunuz?
Hayır, öyle bir şey diyemem. Onlar çok iyi insanlar. Oyuncularımın hepsini çok sevdim. Ben de onlarla hep aynı şeyleri düşündüm, hissettim. En büyük sorunları antrenman sahalarının çim olmamasıydı. Tarla gibi çamur ve taş içindeydi. Antrenman yaparken sürekli yaralanıyorlar, her düştüklerinde canları acıyordu. Onlara bu sorunu halledeceğime söz verdim. Ve kulübe bir çim saha yapılmasını şart koştum. Böylece yaptıkları işi daha çok sevmeye başladılar. Bir çim saha sayesinde her şey birden değişmeye başladı.

* Kendilerine değer verildiğini hissedip özgüvenleri mi arttı?
Bravo! Aynen böyle oldu. Ben de onlara hep kendi çocuğum gibi davrandım. Onların kulüpten alacakları transfer paralarından formalarına kadar her şeyleriyle ilgilendim. Birlikte Almanya'ya bile geldik.

Futbolcular çocuk gibidir
* Özellikle o yıllarda Türk futbolunun yegâne sorunu hücum yapamamaktı. Siz Galatasaray'a gol atma cesaretini nasıl aşıladınız, bu da zor oldu mu?
Eğer insanları kendinize inandıramazsanız onları kazanamazsınız da... Bana inandıkları için dediklerimi de aynen yaptılar. Biz orada tiyatro oynamadık, futbol oynadık. Bizi seyreden futbolseverlerin görmek istediği de buydu zaten.

* Ama onlara bu gücü verecek özel bir formülünüz olması lâzım; Ne söylediniz onlara da birden gol atmaya başladılar?
Futbolcular çocuklar gibidir. Küçükken ne verirseniz öyle giderler. Ben onların sadece teknik direktörleri değildim, öğretmenleriydim de... Bir şeyi 'yapmayın' dediğimde yapmıyorlardı. Gerçekten benim sözümü dinlediler. Üstelik ben onları sadece gol atmaya değil, sürekli kırmızı ve sarı kart görmemeye de teşvik ettim. Hele de Fenerbahçe-Galatasaray maçlarında... Her oynadıklarında bu kadar kart görmeleri feci bir şeydi. Baktım ki bu böyle olmayacak birbirlerine daha çok yaklaşmalarını sağlamak için bir gün her iki takımı da yemeğe çağırdım. Orada gördüm ki aslında birbirlerini zaten çok iyi tanıyorlar, sadece sahada oynarken düşman gibi davranıyorlarmış. Neden böyle yaptıklarını o zaman çok düşünmüştüm. Ve sonunda kendi kendime şöyle dedim: Bu konu artık benim sorunum değil! Bana burada düşen bir görev yok!

* Sizce neden böyle yapıyorlardı?
Mesele şuydu: Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzonspor ve Beşiktaş için her takıma yenilebilirdiniz. Ama birbirlerine asla yenilmemeleri gerekiyordu. Bu dört büyük takım birbirlerine ne kadar yenilmezlerse kendilerini o kadar yukarıda görüyorlardı. Mesela Galatasaray Gençlerbirliği'ne yenilebilirdi, ama bir Fenerbahçe'ye yenilmesi korkunç bir şeydi. Bu bir şablondu. Bunun için de sahada her şeyi yapabilirlerdi.

* Bu psikolojinin lige heyecan katan tatlı bir tarafı da yok mu?
Tabii, bu zaten futbolun bir parçası, yani "raconu"dur.

* Galatasaraylılara bir 100'üncü yıl mesajınız var mı?
Her kazandıklarında ben de burada çok seviniyorum. Ama bir mesaj vermem zor. Çünkü zaten ben de bir Cimbom taraftarıyım. Futbolculara söyleyeceklerimi ise her birine tek tek mektup yazarak anlattım.

Bu Hagi'nin kendi birası...
* Galatasaray taraftarına ilişkin aklınızda kalan nedir?
Doğrusunu isterseniz dünyanın her tarafındaki taraftar aynıdır. Hepsinin içinde bir ateş yanar. G.Saraylılarda da bu ateşi gördüm.

* UEFA kupasını niye Beşiktaş, Trabzon, Fenerbahçe değil de Galatasaray aldı sizce?
Benim şansım! (Kahkahalarla gülüyor)

* Tam da 100'üncü yılda şampiyon olamazsak ne düşünürsünüz?
Her zaman bir kişi kazanır, o kadar üzülmeye gerek yok. Ama eğer kazanmazlarsa kendime sorarım: Ben nerede yanlış yapmışım diye...

* Sizce Hagi'nin bir hatası var mı?
Bu onun birası, benim değil! (Almanların "her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır"a benzeyen böyle bir deyimleri var) Oyunculuğu çok hoşuma giderdi, gerisi onun problemi.

* Fatih Terim'e bir öneriniz var mı?
Aslında hepsine bir şeyler söylemek istiyorum. Fatih benim kapitalimdi. Oyundan sonra, oyundan önce, antrenmanlarda düşüncelerimi hep onunla paylaşırdım. Mustafa'yla (Denizli) da aynıydı. Üçümüz çok iyi anlaşırdık. Fatih artık çok deneyimli bir isim. Her teknik direktörün durgun olduğu zamanları vardır. Fatih'in şu anda bir sorunu olsaydı mutlaka benimle paylaşırdı. Demek ki problemi de yok!

* Türk futbolunu nasıl görüyorsunuz?
Ben her zaman skora bakarım ama üzüldüğüm şeyler de oluyor. Dünya üçüncüsü olmuş bir takım, bu kadar iyiyken neden statlardaki olaylara son veremiyor anlamıyorum. Mesela Beşiktaş maçındaki olaylara çok üzüldüm.

Şike olsaydı kontratımı yırtıp ülkeme dönerdim
* Sizin zamanınızda oynanan bir Malatya-Beşiktaş maçı var. İddiaya göre Galatasaray, Beşiktaş'ı yenmesi için Malatyalı futbolculara prim olarak birer araba hediye etmiş. Siz böyle bir şey biliyor musunuz?
Galatasaray mı yapmış? Bunu söyleyebilmeniz için benim önüme belge getirmeniz gerekir.

* Bir Galatasaraylı olarak böyle bir soruyu sormak benim için de kolay değil ama sormam lazım. Bu skandal Meclis'e bile yansıdı.
1990 yılına kadar İstanbul'daydım. Böyle bir şeyi bir kez bile ne gördüm ne de duydum.

* Olsa bilir miydiniz?
Bilmem gerekir öyle değil mi? Eğer böyle bir durumla karşılaşsaydım o anda kontratımı yırtar, Galatasaray'ı bırakıp ülkeme dönerdim.

* Futbolda şike yok mu?
Her zaman, her yerde buna uygun insanlar vardır. Bu bir kötü karakter işidir. Ama sporcu kafasıyla düşündüğünüzde böyle bir şeye asla izin vermezsiniz.

Devrim Sevimay 25.04.2005



Şampiyonluklar:

Türkiye Profesyonel Birinci Futbol Ligi 1986-87
Şampiyon : Galatasaray
Şampiyonun kadrosu : Simoviç, İsmail, Raşit, Erhan, Semih, Yusuf, Ahmet, Arif, Adnan, Muhammed, Cüneyt, Bülent, Uğur, Savaş, İlyas, Erkan, Mirsat, Prekazi
Teknik Direktör : Jupp Derwall
Gol kralı : Tanju Çolak (Samsunspor) 25 gol

Puan Cetveli O G B M A Y P
Galatasaray 36 23 8 5 55 24 54
Beşiktaş 36 23 7 6 67 26 53
Samsun 36 19 11 6 56 22 49

Türkiye Profesyonel Birinci Futbol Ligi 1987-88
Şampiyon : Galatasaray
Şampiyonun kadrosu : Simoviç, Hay- rettin, İsmail, Yusuf, Cüneyt, Erhan, Semih, İhsan, Nasır, Arif, Uğur, Muhammet, Raşit, Turgay, B. Savaş, K. Savaş, Dündar, İlyas, Tanju, Mirsat,Prekazi
Teknik Direktör : Jupp Derwall
Gol kralı : Tanju Çolak (GS) 39 gol


Puan Cetveli O G B M A Y P
Galatasaray 38 27 9 2 86 35 90
Beşiktaş 38 22 12 4 68 29 78
Malatyaspor 38 17 11 10 64 61 61

Maça Doğru İspanya-Almanya


İspanya Rusya'yı güzel bir oyunla 3-0 mağlup ederek 24 yıl aradan sonra bir Avrupa Futbol Şampiyonası'nda adını finale yazdırdı. Rakip ise Almanya oldu. Final mücadelesi 29 Haziran Pazar günü 21.45'te. Rusya maçının ardından ise göze çarpan notlar şu şekilde;

> İspanya tarihinde 3. kez bir Avrupa Şampiyonası organizasyonunda finale yükseldi.
> Bu finallerin 1964'ünde Sovyetler Birliği'ni 2-1 mağlup ederken, 1984'de finalde Fransa'ya 2-0 mağlup olmuşlardı.
> Turnuvada en çok final oynayan takımlar ise Almanya (6) ve Sovyetler Birliği (4)
> İspanya ile Almanya finalde karşılaşırken bu mücadele takımlar arasındaki 20. randevu olacak.
> 20 maçta İspanya 5 kez kazanırken, Almanlar 8 kez sonuca gitti. İki ekibin en son karşılaşması ise Şubat 2003'da İspanya'nın 3-1 üstünlüğ ile biten hazırlık maçıydı.
> EURO 2008'de yedek gelerek meşin yuvarlağı filelere gönderen 13. golün sahibi Daniel Güiza oldu.
> İspanya Avrupa Futbol Şampiyonaları'nda attığı gollerden 7'si yedeklerden geldi. Bu alanda lider 11 gol ile Portekiz'de.
> Avrupa Futbol Şampiyonalarında yarı finaldeki en farklı skor 3-0. Bundan daha önce 1960'da Sovyetler Birliği Çekoslavakya'yı 3-0, 1964'de de Danimarka'yı aynı skorla mağlup etmişti.
> Rusya çalıştırıcısı Guus Hiddink yine bir yarı finalde kaybetti. Daha önce Hollanda 1998 Dünya Kupası, Güney Kore ile 2002 yılında Hiddink yarı finale kadar gelmesine rağmen takımını daha ileriye taşıyamamıştı.

Avrupa Futbol Şampiyonası Finalistler

Final sayısı

Ülke

Galibiyet

Mağlubiyet

6

Almanya

3

2

4

Sovyetler Birliği

1

3

3

İspanya

1

1

2

Fransa

2

0

2

Italya

1

1

2

Çek Cum.

1

1

2

Yugoslavya

0

2

1

Danimarka

1

0

1

Yunanistan

1

0

1

Hollanda

1

0

1

Belçika

0

1

1

Portekiz

0

1

26

Toplam

12

12


Yıl bazında joker goller (Yedeklerin golleri)

#

Yıl

13

2008

12

2004

11

1996

11

2000

5

1976


Joker golcüler (Yedekten gelip gol kaydedenler)

Toplam

Ülke

11

Portekiz

7

Hollanda

7

İspanya

6

Çek Cum.

6

Almanya

Villa Estropearse


EURO 2008'de attığı attığı 4 golle İspanya'nın en büyük gol silahi olan David Villa, Rusya maçında sakatlanarak oyun dışında kaldı. Kullandığı serbest vuruş sonrası sakatlanan Villa, karşılaşmanın 35. dakikasında yerine Fabregas'a bıraktı. Villa, oyundan çıkarken yüzündeki acı büyüktü. Maçın ardından gelen ilk haberde ise David Villa'nın final mücadelesinde oynamasının imkansız olduğu belirtildi! İspanya çalıştırıcısı Luis Aragones Villa'nın durumu ile ilgili net açıklamayı yaptı: "Villa final maçında oynayamayacak. Kasığında önemli bir sorun var" dedi. Turnuvada gol krallığında ilk sırada yer alan David Villa Almanya ile İspanya'nın Pazar günü oynayacağı final maçında sahada olamayacak!

Espana 3-Rusıa 0




Forma, renk, arma ayırmadan hepinizi tek tek ALINLARINIZDAN öpüyoruz.




Son Söz Değil Elbet Gün Olur Harman OLur Bu Türkler O Kupayı Kıçınıza KORRRRRRR

Başınız Öne Eğilmesin!Sizi Çekemeyen Platini Taşaklarınızı Yesin !!!
Hönk uhg :S awömasmdklkndalkasdasdasıdfaknfşiasdömalmlşa

Sayın Gül ne diye bağırıyor siz Türkler ahzu ben anlamıyo ?:S
Haaa bizimkilermi Kaşar Merkel sana bır koysam fizandan duyulurmu diyolar..
wowww tabe tabe çok danke koysunlar tabe
Lan aq nerden çıktı bu Türkiş fuckermans
Platiş çabbbuuuk müdehale et bunlara yoksa fizandan değil Marstan duyulcak bana koyuşları
emriniz olur Lady zaten beni göt ede ede geldiler yarı finale ama bu sefer yenicez kıçın rahat olsun Merkelim Kaşarım..
Leynnnn ablak kalk aq emir yüksek yerden bende girdim
oyuna 12 kişiyiz sizin bı bok yıcenız yok
Şşşş lan götoş kalk bak hakemde sizden götün yiyosa çıkın karşımıza
Hay a..na damına yetti lan alın sokun musait bıryerınıze mıktımın kupasını
Platiş bebeeem herşey için saol popom sayende yerinde
Lady benim için büyük zevkti
Really?
ah bon?
wahrhaftig
realmente
veramente??????

fuckkkkkkkkk

24 Haziran 2008 Salı

Maça doğru



EURO 2008'de yarın yarı finalde Almanya ile karşılaşacak olan (A) Milli
Futbol Takımı, Almanya Milli Takımları ile bugüne dek toplam 22 kez karşı karşıya geldi.

Türk Milli Takımı, 85 yıllık tarihinde bugüne dek Batı Almanya (Almanya Federal Cumhuriyeti) ile 13, Doğu Almanya (Demokratik Almanya Cumhuriyeti) ile 5 kez karşılaşırken, 2 ülke arasındaki sınırların kaldırılmasının ardından Doğu Almanya'nın iltihakıyla oluşan Almanya (Federal Almanya Cumhuriyeti) ile de 4 kez oynadı.

Batı Almanya karşısında oynadığı 13 karşılaşmadan sadece 1'ini kazanan, 2'sinde berabere kalan milliler, 10'unda ise sahadan yenilgiyle ayrıldı. Batı Almanya'ya 7 gol atan Ay-yıldızlı ekip, buna karşın 38 gol yedi. Doğu Almanya ile tarihinde 5 kez oynayan milliler, 3'ünü kazanıp, 1'ini kaybetti, 1 maç da berabere bitti. Doğu Almanya'ya 10 gol atan milli takım, kalesinde 5 gol gördü.

(A) Milli Takım, iki ülkenin birleşmesinden sonra Almanya Milli Takımı ile 4 kez karşılaştı.

1992 yılında deplasmandaki özel maçta 1-0 yenilen ay-yıldızlı ekip, 1998 yılında ise Avrupa Şampiyonası Eleme Grubu'nda Bursa'da Hakan Şükür'ün golüyle 1-0 galip geldi. Bu maçın Münih'teki rövanşı ise 0-0 bitti. İki ülke (A) milli futbol takımları arasındaki son maç 8 Ekim 2005 tarihinde İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadı'nda yapıldı. Özel karşılaşmayı Türkiye, Halil Altıntop ve Nuri Şahin'in golleriyle 2-1 kazandı.

Birleşmeden sonraki Almanya ile yaptığı 2 resmi maçın 1'ini kazanan, 1'inde ise berabere kalan Türkiye, rakibine karşı son 3 maçı da yitirmedi. (A) Milli Futbol Takımı'nın Batı, Doğu ve daha sonra oluşan Almanya ile oynadığı resmi ve özel maçlar şöyle:

-BATI ALMANYA-

Tarih Yer Organizasyon Sonuç
---------- ------ ---------------- -----
17.06.1951 Berlin Özel 2 - 1
21.11.1951 İstanbul Özel 0 - 2
17.06.1954 Bern Dün.Kup.Fin. 1 - 4
23.06.1954 Zürih Dün.Kup.Fin. 2 - 7
28.09.1963 Frankfurt Özel 0 - 3
12.10.1966 Ankara Özel 0 - 2
17.10.1970 Köln Avr.Şam.Ele.Gru. 1 - 1
25.04.1971 İstanbul Avr.Şam.Ele.Gru. 0 - 3
20.12.1975 İstanbul Özel 0 - 5
01.04.1979 İzmir Avr.Şam.Ele.Gru. 0 - 0
22.12.1979 Gelsenkirchen Avr.Şam.Ele.Gru. 0 - 2
23.04.1983 İzmir Avr.Şam.Ele.Gru. 0 - 3
26.10.1983 Berlin Avr.Şam.Ele.Gru. 1 - 5

-DOĞU ALMANYA-

17.11.1976 Dresden Dün.Kup.Ele.Gru. 1 - 1
16.11.1977 İzmir Dün.Kup.Ele.Gru. 1 - 2
29.06.1987 İstanbul Avr.Şam.Ele.Gru. 3 - 1
30.11.1988 İstanbul Dün.Kup.Ele.Gru. 3 - 1
12.04.1989 Magdeburg Dün.Kup.Ele.Gru. 2 - 0

-ALMANYA-

30.05.1992 Gelsenkirchen Özel 0 - 1
10.10.1998 Bursa Avr.Şam.Ele.Gru. 1 - 0
09.10.1999 Münih Avr.Şam.Ele.Gru. 0 - 0
08.10.2005 İstanbul Özel 2 - 1

Not: Maç sonuçlarında ilk takım Türkiye olarak alınmıştır.

"Ayağım kopsa da oynamak istiyorum”


Almanya maçı öncesi eksikler nedeniyle büyük sıkıntı yaşayan A Milli Futbol Takımımız’da sakatlıkları bulunan Servet ve Emre Belözoğlu’ndan örnek davranış. Daha önce de Teknik Direktörü Fatih Terim’e “Öl de, öleyim” diyen ve “Bana senin ölün değil, dirin lazım” cevabını alan Servet, tecrübeli çalıştırıcıdan yine görev istedi. Yıldız futbolcu, hocasıyla yaptığı görüşmede “Şimdiye kadar üzerime düşen görevlerden hiçbir zaman kaçmadım. Yine fedakarlık yapmaya hazırım. Ayağım kopsa da oynamak istiyorum” ifadelerini kullandı. Terim ise “Sen grup maçlarında üzerine düşeni fazlasıyla yaptın. Doktorlarımız onaylamadan seni sahaya süremem” yanıtını verdi.

YETİŞMELERİ ÇOK ZOR

Servet gibi oynamaya çok istekli olan Emre de “Böylesine önemli maçta arkadaşlarımı yalnız bırakamam. Sahada olmalı ve onlarla birlikte omuz omuza mücadele etmeliyim” diyerek Terim’e forma istediğini söyledi. Milli Takım Doktoru Bülent Bayraktar ise Servet’in dizindeki sakatlığın ciddiyetini koruduğunu ve Almanya karşısında forma giymesinin çok zor olduğunu söyledi. Portekiz maçında sakatlanan ve tedavisi yoğun bir şekilde süren Emre Belözoğlu’nun yanı sıra Tümer Metin’in de Almanya’ya karşı görev alma ihtimalinin çok zayıf olduğu bildirildi.


23 Haziran 2008 Pazartesi

TUTTO FINITO 4-2












Avusturya ve İsviçre'nin ortaklaşa düzenlediği EURO 2008 çeyrek finalde maçında İspanya normal süresi 0-0 golsüz sona eren mücadelede penaltı atışları sonucunda İtalya'yı 4-2 yenerek yarı finale yükseldi. İspanya'nın EURO 2008 yarı finaldeki rakibi Hollanda'yı eleyen Rusya. Bu karşılaşma 26 Haziran'da Ernst Happel Stadı'nda oynanacak.

Daha önce 22 Haziran'da oynadığı 3 büyük turnuvaya da penaltı atışları sonrasında veda eden İspanya, makus talihini bu kez İtalya karşısında yendi. İspanyollar, daha önce 1986 Dünya Kupası'nda Belçika'ya, EURO 96'da İngiltere'ye ve 2002 Dünya Kupası'nda Güney Kore'ye elenmişti. İspanya'nın 22 Haziran'da oynadığı bir diğer karşılaşma ise 1930 yılında İtalya'ya karşı alınan 3-2'lik galibiyetti...

Penaltı atışlarında nefesler kesildi! Bir kalede Buffon, diğer kalede Casillas... Dünyanın en pahalı futbol ayakları topun başına geçti. İspanya adına David Villa, Cazzorla, Senna, Güiza (kaçırdı), Fabregas attı.İtalya adına Fabio Grosso, Camoranesi attı, Di Natale, De Rossi (kaçırdı) ve İspanya EURO 2008'de yarı finale yükseldi.

ARAGONES KADROYU BOZMADI
EURO 2008'de fırtına gibi esen İspanya'da teknik direktör Luis Aragones, İtalya karşısında klasik kadrosunu bozmadı. Kalede her zaman olduğunu Ilker Casillas'a şans vereden Aragones, defans kurgusunu ise Sergio Ramos, Carles Puyol, Carlos Marchena ve Joan Capdevila üzerine kurdu. Orta alanda 19-Andres Iniesta, Xavi, David Silva'ya forma veren deneyimli teknik adam İtalya karşısında da Marcos Senna'yı sahaya sürerek Cesc Fabregas'ı yedek kulübesinde oturttu. İleri ikilide Fernando Torres ve David Villa'ya güvenini bir kez daha yineleyen Aragones, son zamanlarda adı sıkça Fenerbahçe ile anılan Güiza'yı ise kulübede sakladı.


EURO 2008
mücadelesinde İtalya'yı penaltı atışlarıyla mağlup eden İspanya, yarı finalde Rusya'nın rakibi oldu.

D Grubu'nu lider tamamlayan İspanya, yarı finale yükselen tek lider takım olurken, bu konuda Avrupa Şampiyonası'ndaki en düşük takım sayısı oldu.

1984 yılında düzenlenen şampiyonaya finalde veda eden İspanya, geride kalan yıllarda düzenlenen şampiyonalarda ilk kez yarı finale ulaştı.

İngiltere şampiyonalara 5 kez penaltı atışlarının ardından veda ederken, İtalya da 5. kez veda ederek, İngiltere'ye bu konuda ortak oldu.

İtalyan savunması tarihinde 27. maçının 7'sini golsüz beraberlikle tamamlarken, bu konudaki rekoru elinde tutmaya devam etti. İspanya ise oynadığı 28. karşılaşmada 3. golsüz beraberliğini aldı.

İspanya'nın galibiyet serisi İtalya karşısında sona ererken, grup maçları dahil üst üste 7., son 9 karşılaşmasında da galibiyete ulaşan ekip olmuştu. Diğer bir taraftan İspanya, yenilmezlik serisini 20 maça çıkardı.

İtalya'da Alessandro del Piero, 13. Avrupa Şampiyonası maçına çıkarken, Paolo Maldini ile en çok forma giyen oyuncu ünvanını elinde bulunduruyor.

DONADONI'DEN ROMA MODELİ
İtalya'da ise teknik direktörü Roberto Donadoni, Pirlo ve Gattuso'nun kart cezalısı olması nedeniyle kadro kurmakta oldukça zorlandı. Kalede ve defansta oyuncu tercihlerini değiştirmeyen Donadoni orta sahada ise tam anlamıyla bir revizyona gitti. İtalya'nın yıkılmaz kalelerinden biri olarak gösterilen orta sahada Daniele De Rossi, Simone Perrotta ve Alberto Aquilani'yi şans veren Donadoni bir anlamda Roma orta saha modelini İtalya Milli Takımı'nda da uyguladı. Hücum hattında Luca Toni'den vazgeçemeyen genç teknik adam Del Piero ve Di Natale'yi yedek kulübesinde tutarak Antonio Cassano'yu sahaya sürdü. Donadoni'nin Cassano tercihinde şüphesiz oyun içinde 4-5-1 taktiğinin sık sık uygulaması önemli bir rol oynuyor.

ERKEN FİNAL Mİ?
'Erken final' niteliği taşıyan karşılaşmaya beklendiği gibi İspanya daha tempolu başladı. Kalabalık İtalya orta sahasını kanatlardan etkili bindirmeler ile aşmayı planlayan İspanya, Capdevilla ve David Silva ikilisiyle özellikle sol koridoru oldukça etkili kullandı. Andres Iniesta'nın sol kanada yakın oynaması da Luis Aragones'in 'İtalya planının' sadece bir parçasıydı. İlk 10 dakikalık bölümde daha arzulu olan daha fazla golü düşünen taraf İspanya, otoriteleri şaşırtmayan bir futbol sergileyen taraf ise İtalya idi. Pozisyon anlamında oldukça kısır geçen ilk 15 dakikada akıllarda kalan tek pozisyon Fernando Torres'in ceza sahasına girerken Massimo Ambrosini'nin müdahelesi sonrası yerde kalmadı ve hakem Herbert Fandel'in bu pozisyonda 'devam' demesi oldu!


NEYE YARAR TOPLA OYNAMAK!
Kazanmaktan öte kaybetmemek için mücadele eden iki takımın mücadelesi Ernst Happel Stadı'nı dolduran 50 bini kişiyi de mutsuz etmeye başladı. İlk yarım saat itibariyle topla oynama oranlarındaki %67'ye %33'lük İspanya üstünlüğü sadece bir istatistiklere yansıyan güzel bir tablo idi! Ne gol vardı Ernst Happel'de ne pozisyon! Dakikalar ilerledikçe biraz daha risk almaya başlayan İspanya, sağlı sollu ataklar ile İtalya kalesini baskı altına aldı! Oyun, tamamen İtalya yarı sahasında oynanmasına rağmen Gianluigi Buffon'un 25. dakikada David Villa'nın frikiğinde, 30. dakikada David Silva'nın uzaktan şutunda yere yatması ve maçın ilk köşe vuruşunun 34. dakikada kullanılması maçın akibeti hakkında önemli ipuçları vermeye yetti bile...

ORTA SAHADA SIKIŞTI!
Ernst Happel'de ikinci yarıda da senaryo aynıydı! Orta sahada büyük bir mücadele, karşılıklı fauller, top kayıpları, bir türlü olgunlaşamayan ataklar ve uzaktan atılan sürpriz şutlar... Olmayan tek şey goldü Ernst Happel'de... İspanya'nın orta sahadaki hakimiyetini, Perrotta'yı bir adım daha geri plana çekerek kırmayı planlayan İtalya Teknik Direktörü Roberto Donadoni, oyun içinde yaptığı bu değişiklik ile maçı bir anda kitledi. Donado'nin bu hamlesine, David Silva'yı David Villa - Fernando Torres ikilisinin arkasına çekerek cevap veren Luis Aragones ise kazanmayı daha fazla istediğini bir kez daha kanıtladı.

TAKTİK SAVAŞI!
Ernst Happel'de oynanan ölü futbolcu canlandırmak için oyuna mümkün olduğunca müdahale etmeyen ve karşılaşmanın tempo kazanması için elinden geleni yapan Almanya hakem Herbert Fandel adeta 'iyi bir hakem nasıl olur' dersi verdi futbolseverlere.. Ernst Happel'i dolduran 50 bin futbolseverin en büyük şansızlığı ise Herbert Fandel'in gösterdiği çabayı sahada mücadele eden 22 futbolcunun göstermemesi oldu! Taktik savaşı oyuncu değişiklikleriyle devam etti! Sahnedeki isim yine ilk önce Roberto Donadoni idi. Simone Perrotta'nın yerine Mouro Camoranesi'yi sahaya süren Donadoni'ye Luis Aragones'in cevabı geçikmedi.

ARAGONES DAHA FAZLA İSTEDİ
Donadoni'nin yaptığı değişikliğe Iniesta'nın yerine Fabregas, Xavi'nin yerine Cazzorla'yı sahaya sürerek cevap veren Luis Aragones kalan dakikalarda daha fazla hücum edeceğinin sinyallerini verdi. Taktik savaşı şeklinde geçen ikinci yarının ilk bölümündeki 'ilk tehlikeli atağ' 59. dakikada İtalya geliştirdi. Sol kanattan Fabio Grosso'nun ortasında topla buluşan Camoranesi, altı pasta sert vurdu İspanya kalecisi Casillas son anda çıkardı! Bu pozisyon aynı zamanda İtalya'nın ilk tehlikeli atağı, Casillas'ın ise ilk kurtarışı oldu! Camoranesi'nin oyuna girmesinden sonra biraz daha canlanan İtalya orta sahası, ilk yarıya oranla daha fazla tampo yapmaya başladı.

CAMORANESI CANLANDIRDI
İspanya savunmasından dönen her topu başarılı bir şekilde toplamayı başaran Camoranesi ve De Rossi ikilisi, şişirme toplar ile Luca Toni'yi buluşturmak istedi ancak bu dakikalarda Puyol'un cansiperhane futbolu İtalya ataklarına karşılık verdi. Oyunun son bölümlerinde biraz daha risk alan İtalya, İspanya'nın da kendi yarı sahasına kapanmasıyla arka arkaya pozisyonlar bulmaya başladı! Önce Toni yokladı Casillas'ın koruduğu kaleyi ardından Camoranesi ama sonuç çıkmadı! Kalan son dakikalarda tabeladaki skor değişmedi ve yarı finalistin belirlenmesi için uzatma dakikalarına geçildi.

90 DAKİKAYA BEDEL BİR 5 DAKİKA
Uzatmaların ilk yarısına İspanya fırtına gibi başladı! David Silva'nın önderliğinde İtalya kalesini abluka altına alan İspanya, Güiza'nın da etkili bindirmeleriyle rakip kalede arka arkaya pozisyonlar buldu! Dakikalar 93'ü gösterdiğinde İtalya savunması ilk kez az adamla yakalandı. Soldan Joan Capdevila ortaladı Güiza altı pasta vurdu Gianluca Zambrotta'dan döndü, David Silva 25 metreden gelişine mermi gibi bir şut çıkardı bu kez Buffon karşı koydu! Tempo bir anda yükseldi.

FORVETLER SUSKUN
İspanya'nın organize gelişen bu atağına İtalya hemen cevap verdi. Sağ kanattan Christian Panucci şık bir orta kesti oyuna sonradan giren Di Natale kısa boyuna rağmen iyi yükseldi vurdu kafayı ama Ilker Casillas son anda parmaklarının ucuyla dokundu. Nefesleri kesen bu 5 dakika sonunda takımlar yine kabuğuna çekildi. Avını bekleyen bir kurt edasıyla hata kollayan David Villa ve Luca Toni ikilisi ilk uzatma devresinde bu planlarından başarılı olamadı.

PENALTILAR ÜZERİNE KURULAN BİR OYUN
Sanki her şey penaltı atışları üzerine kurulmuştu! İki takım da sahaya bu mantelite ile çıkmış, kazanmaktan çok şey kaybetmemek için oynuyordu. Son Dünya Şampiyonu İtalya'nın 2006'da nasıl şampiyon olduğu düşünüldüğünde Ernst Happel'deki mücadelenin nasıl şartlar altında oynandığı hesap etmek hiç de zor olmasa gerek! İki uzatma devresinden de gol çıkmadı ve penaltı atışlarına geçildi! Bir kalede Buffon, diğer kalede Casillas... Dünyanın en pahalı futbol ayakları topun başına geçti. Penaltı atışlarında nefesler kesildi! Bir kalede Buffon, diğer kalede Casillas... Dünyanın en pahalı futbol ayakları topun başına geçti. İspanya adına David Villa, Cazzorla, Senna, Güiza (kaçırdı), Fabregas attı.İtalya adına Fabio Grosso, De Rossi (kaçırdı), Camoranesi, Di Natale (kaçırdı) ve İspanya EURO 2008'de yarı finale yükseldi.



Blog Widget by LinkWithin