4 Temmuz 2008 Cuma

Rezerv Lig geliyor



Birinci Lig Klüpler Birliği Vakfı, gündemindeki maddeleri görüşmek üzere İstanbul'da toplandı. Aziz Yıldırım Başkanlığı'nda, vakfın Gayrettepe'deki ofisinde gerçekleştirilen ve 11 kulüpten yöneticilerin katıldığı toplantının ardından, İstanbul Büyükşehir Belediyespor Kulübü Başkanı Göksel Gümüşdağ, açıklamalarda bulundu.

Gümüşdağ, toplantıda, oluşturmayı düşündükleri Rezerv Lig ile ilgili görüş alışverişinde bulunulduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

''Toplantıda PAF Ligi'nin (Profesyonelliğe Aday Futbolcu) kaldırılması ve Rezerv Lig'in oluşturulması konusu görüşüldü. Kurulacak Rezerv Lig'de 23 yaş sınırının olması ve en fazla 3 oyuncunun 25 yaşında oynatılmasıyla ilgili bir genel kanaat oluştu. Rezerv Lig'in faydalı olup olmayacağını tartıştık. Ortak düşünce PAF Ligi'nin kaldırılması ve Rezerv Lig'in, PAF Ligi'nden oyuncuların da oynatılabilecek duruma getirilmesiyle ilgili bir çalışma yapılması yönünde oldu. Kulüpler Birliği Vakfı olarak bunu Futbol Federasyonu'ndan talep edeceğiz. Federasyon da bu konuda bir çalışma başlatacaktır sanıyorum. Daha sonra tekrar bu konuda bir toplantı gerçekleştireceğiz.''

Toplantıda, oluşturulacak Rezerv Lig'in İddaa'ya girmesi ve yayın haklarının satılabilmesi konularını da görüştüklerini dile getiren Gümüşdağ, ''Bu ligin, ters fikstürle Pazartesi günleri oynatılması düşünülüyor. Biz bu görüşlerimizi Futbol Federasyonu'na bildireceğiz. Futbol Federasyonu da herhalde bu konuda bir çalışma yapacaktır. Rezerv lig, mali açıdan kulüplere artı bir yük getirecektir. Bu yükün de gerek İddaa, gerekse yayın haklarıyla düzeltilmesi konusunda bir kanaat oluşmuştur. Yayın haklarının satılabilmesi ve İddaa gelirlerinin sağlanmasıyla ilgili Kulüpler Birliği Vakfı olarak Futbol Federasyonu'ndan bir çalışma yapmasını talep ediyoruz'' diye konuştu.

Gümüşdağ, kulüplerin, şorta da reklam alabilmeleri konusunda talepleri bulunduğunu ve bu konuda da Futbol Federasyonu'na başvuruda bulunacaklarını söyledi.

SİVAS CEHENNEMİ 2 TEMMUZ 1993

Sivas Katliamın Bilinçaltı=Herkezin Tanrısı Kendine Benzer.




2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin kuşatılıp yakılması ve dolayısıyla şehirde bulunan 33 Alevi yazar, ozan ve aydının yakılarak katledilmesi ve oteli ateşe verenlerden de ikisinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaylar zinciridir.

Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında etkinliklerin bir bölümünün de Pir Sultan Abdal’ın sazının çalındığı Sivas şehir merkezinde yapılması öngörülmüştü. Bu kapsamda pek çok aydının yanı sıra Aziz Nesin bu etkinlik nedeniyle dönemin Sivas valisi Ahmet Karabilgin'in özel davetlisi olarak bu kente gelmişti.

2 Temmuz 1993 günü organize biçimde öğle saatlerinde Paşa ve Meydan camilerinde çıkan gruplar önce etkinliklerin yapıldığı Kültür Merkezi’ne ulaşarak, bir gün önce dikilen anıtı kısmen tahrip etti. Kültür Merkezi içindeki karşıt grupla çıkan taşlı sopalı çatışma, polis tarafından fazla büyümeden, zor kullanılarak önlendi.

Hızını alamayan ve sayısı yaklaşık 10.000'e ulaşan grup, Kültür Merkezi’nden yeniden Hükümet Meydanı’na geldi. Hükümet Konağı’nı taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grubun sayısı akşam saatlerinde 20.000'e yaklaştı. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı bunun sonucunda taşlanarak camları kırılan Madımak oteli tutusturalan perdelerler ve alt kattaki bulunan esyalarla birlikte yakildi otele sığınmış olan aydınlardan, aralarında Asım Bezirci, Nesimi Çimen,Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Gültekin'in de bulunduğu 37 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu 51 kişi de olaylardan kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu. Başından yaralanan Aziz Nesin'i linç edilmekten araya giren polisler kurtardı. Yaralılar, polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi`ne götürüldü.

Olaylar sonucunda 33 konuk, 2 otel görevlisi ile 2 saldırgan yaşamını yitirdi. Gene olaylar sırasında Atatürk - Kongre ve Etnografya Müzesi önünde bulunan Atatürk büstü tahrip edildi. Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen ”2 günlük sokağa çıkma yasağı” ile birlikte, güvenlik güçleri şehirde tam bir hakimiyet sağlayabildi.

3 Temmuz 2008 Perşembe

Kewell Galatasaray'da

Galatasaray İngiltere'nin Liverpool kulübünde forma giyen 29 yaşındaki Avustralyalı orta saha oyuncusu Harry Kewell ile anlaşma sağladı.

Galatasaray Futbol Komitesi üyesi Haldun Üstünel GS TV'ye yaptığı açıklamada Liverpool'un ünlü yıldız futbolcusu Harry Kewell ile her konuda anlaştıklarını söyledi. Üstünel, Kewell ile birlikte yarın (Cuma) İstanbul'da olacaklarını belirtti.

Haldun Üstünel açıklamalarına şöyle devam etti: "Uzun süren emekler ve çalışmalar sonucunda çok önemli bir ismi Galatasaray'a kazandırma aşamasına geldik. Avrupa futbolunun çok önemli bir yıldızını çok yakında Galatasaray forması altında izleyeceğiz ve bu bizi çok heyecanlandırıyor. Kendisi ile her konuda anlaştık. O da bizimle bu heyecanı birlikte yaşıyor. Bize büyük güç katacağına inandığımız, emin olduğumuz Harry Kewell Galatasaray'a ve Türk futboluna hayırlı olmasını temenni ediyorum." dedi

GS TV spikerinin sorularına Haldun Üstünel şöyle yanıt verdi:

Bu transferin hikayesini anlatır mısınız?
Bizim için Galatasaray için hem tecrübesi hem kalitesi hem de Avrupa deneyimi ve kariyeri boyunca Premiere League gibi üst seviyede bir ligde oynaması tercih nedenimiz oldu. Yarın akşam saatlerinde Kewell ile birlikte İstanbul'da olacağız. Galatasaray camiasına hayırlı olmasını diliyorum.

İyi bir hücum hattı oluştu. Deneyimi olan Kewell ile birlikte Galatasaray'dan beklentiler arttı. Sizin düşünceniz nedir?
Bu transferle birlikte 2000 yılındaki başarıyı tekrarlayarak onun için, gerekli transferleri yapmak için elimizden gelen tüm çabayı gösteriyoruz.

Harold (Harry) Kewell

Doğum Tarihi: 22 Eylül 1978
Doğum Yeri: Sydney (Avustralya)
Boy: 1.80m
Pozisyon: Ofansif ortasaha ve kanatlar
Kariyeri:
1995-2003 Leeds United
2003-2008 FC Liverpool

KAYNAK: galatasaray.org

What is Şarap ?

Bağ bozumu

Hem beyaz, hem de kırmızı şaraplar için geçerli olan bir kural vardır: Şaraplar, üretimlerinde kullanılan üzümler kadar iyi olabilirler. Bağ bozumu zamanının kırmızı üzümlerde çok fazla bir belirleyiciliği olmamakla birlikte şarabın stiline bir etkisi olur. Üzümler ne kadar erken toplanırsa, şarapta o kadar az şeker, renk maddeleri ve olgun tanen, bunlara karşın o kadar da fazla asit olur. Erken toplanan üzümlerden yapılan şaraplar, daha hafif, ferahlatıcı ve açık renkli olur. Üzümler, serin geçen bir senede daha seyrek ve ham olur. Geç toplanan üzümlerden ise daha fazla alkol, renk maddeleri ve tanen içeren, daha zengin şaraplar üretilebilir. Üzümler, çok geç toplandığında şarabın çok az bir miktarda asit içerme ve marmelatımsı tatma tehlikesi vardır. Bağ [Kökeni: Farsça]
[Türü: İsim] Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası
Deyimler:
bağ bozmak: bağın üzümlerini toplamak
bağ budamak: bağdaki üzüm kütüklerini budamak
bağa bak, üzüm olsun, yemeye yüzün olsun: kişi, karşılık beklediği işten istediğini alabilmek için gereken harcamaları yapmalıdır

Şarap [Ön ek: -bi][Kökeni: Arapça]
[Türü: İsim] Üzüm veya başka meyve sularını türlü yöntemlerle mayalandırarak elde edilen alkollü içki
kaynak: TDK

Cibre* elde edilmesi
Üzümler toplanır toplanmaz suları sıkılır. Sıkma işlemi ne kadar yumuşak yapılırsa o kadar iyi olur. Her türlü sert işlem, şarabın da sert ve fazla tanenli olmasına yol açar. Sıkılan üzümler, bu aşamada saplarından tamamen ayrıştırılabilir ya da eğer üzümlerde (yani kabuklarında) yeterli tanen olmadığı düşünülüyorsa, tanen miktarını artırmak için sapların bir kısmı, cibrede bırakılabilir. *Cibre [Okunuşu: ci'bre][Kökeni: Yunanca]
[Türü: İsim] Suyu suyu alınan üzüm ve başka meyvelerin posası
kaynak: TDK

Alkol fermantasyonu
Kırmızı şaraplar, renk maddeleri ve tanenlerin çıkabilmelerine yardımcı olmak için genellikle 25-30º C arası sıcaklıklarda, yani beyaz şaraplardan oldukça ılık ortamlarda fermantasyona tabi tutulur yani mayalandırılır. 30º C üzerindeki sıcaklıklarda fermantasyonun durması tehlikesi vardır, çünkü maya için çok sıcak olabilir, ya da yapılan şarap kaynatılmış gibi tadabilir. 20º C altında soğuk bir fermantasyon (mayalanma) olanaklıdır, ama adet değildir. Tanen, oksitlemeyi önlediği için, kırmızı şaraplar açık kaplarda oksitlenmeden mayalandırılabilir. Fakat bu yönteme her geçen gün daha az başvurulmaktadır.

Şeker eklenmesi (chaptalisation)
Yapılan şarabın tadının dengeli olması için biraz daha fazla alkole gerek olduğu düşünülüyorsa, fermantasyon işleminin başlarında şeker eklenmelidir.

Fermantasyon kaplarındaki süreç
Üzüm kabuklarının ne kadar bir süre şıra içinde bırakılacağı, üzüm çeşidine ve amaçlanan şarap stiline bağlıdır. Cabernet Sauvignon, Pinot Noir, Syrah, Nebbiolo gibi kırmızı üzüm çeşitleri, kabukları yüksek kalitede tanen içerdiklerinden ve aroma maddeleri açısından zengin olduklarından dolayı değerlidir. Bu çeşit üzümlerle yapılan, uzun süreli bir "cibre fermantasyonu" (mazeration) şarabı genelde olumlu bir şekilde etkiler. Cinsaut ve Malbec gibi üzüm çeşitleri, kabuklarındaki tanen ve aroma maddelerinin o kadar kaliteli olmamasından dolayı sıradan olarak nitelendirilir. Şarap, üzüm kabuklarıyla çok uzun bir süre birlikte tutulursa, kabuklardan, hoş olmayan, kaba taraflar da alınır ve bunun sonucunda da şarap, ham, acı ve sert olur.

Şıranın kabuklardan üç veya dört gün sonra ayrıldığı kısa bir "cibre fermantasyonu" (mazeration) işleminin sonunda, genç ve yumuşak bir şarap elde edilir. Fazla tanen içermeyen bu şarapların, renk maddeleri boldur, çünkü renk maddeleri, fermantasyon işleminin hemen başında, yani tanenden çok önce şıraya geçerler. Roze şaraplar, üzüm kabuklarıyla genellikle 24 saatten daha az bir süre bekletilirler. Sonra da, aynı beyaz şaraplar gibi fermantasyona devam edilir. Ölçülü bir miktarda tanen içeren ve orta dayanıklılıkta olan, yani belirli bir süre saklanabilen Bourgogne'lar gibi şaraplar, fermantasyon kabında altı ile sekiz gün arası kalmaya gereksinim duyarlar. Tanen açısından zengin, uzun bir süre depolanmak için ayrılmış şaraplar, üzüm kabuklarıyla 10 günle 20 gün arası ve hatta bazen daha uzun bir süre bekletilirler.

Posanın sıkılması
Alkol fermantasyonundan sonra kalan salkım sapları, kabuklar ve çekirdeklere posa denir. Posa içinde kalan bir miktar şarap, posanın yeniden ezilip, sıkılmasıyla elde edilir. Bu işlem sonucunda, toplamın yüzde 10-15'i kadar bir miktar şarap elde edilir. Bu son sıkılan şarapta, asit hariç herşeyden (renk, tanen, tat) çok yoğun ve çoğunlukla rahatsız edici bir miktarda bulunur. Bu şarap, ilk sıkmada elde edilen şarap ile karıştırılarak iyileştirilebilir, çünkü sadece posadan elde edilen şarap, çok acı ve buruk olur.

Malolaktik fermantasyon
Alkol fermantasyonu sona erdikten sonra, bol tanen içeren kırmızı şaraplarda genellikle malolaktik fermantasyon gerçekleştirilir. Bunun sonucunda ekşi malik asit, bakteriler sayesinde daha yumuşak laktik aside dönüşür. Bu işlemi, alkol fermantasyonundaki gibi maya değil, bakteriler gerçekleştirir.
Eskitme, aktarma, durultma ve arıtma

Kırmızı şaraplar, kalite ve niteliklerine göre büyüklükleri değişen, genellikle meşeden yapılan tahta fıçılarda 6 ve 24 ay arası bir zaman için eskimeye bırakılır (olgunlaştırılır).

Şarap, tahta fıçılarda olgunlaşırken fermantasyondan arta kalan parçacıklar ve tortular yavaş yavaş çökelir. Şarap, bu bulanıklığı geçirmek için tekrar tekrar yeni fıçılara alınır. Bu işleme, aktarma denir.
Şarap, son olarak şişelere doldurulmadan önce durulup, berraklaşması için gerekli görülürse filtrelenir. Durultma sayesinde şarabın açıklığını ve berraklığını önleyebilecek, bulanık bir görüntüye sebep olabilecek tortular ve parçacıklar uzaklaştırılır.

Şarap severler için ufak bir bilgilendirme….

Hangi Yemekle Hangi Şarap?

Ördövr: Hafif, taze, sek beyaz şaraplar
Çorbalar: Dinlendirilmiş beyaz şaraplar
Balık: Dolgun, kuvvetli, asitli beyaz şaraplar veya tanen tadı vermeyen kırmızı şarap
Kabuklu deniz hayvanları: Sek beyaz veya hafif kırmızı şarap
Beyaz etler: Asidi az, dolgun beyaz şarap ya da tanen tadı tam hakim olmamış kırmızı şarap
Koyu renkli etler: Karakteri iyice belirmiş, olgun kırmızı şaraplar
Kümes hayvanları: Asitli, meyve kokulu kırmızı ve beyaz şaraplar
Peynirler: Her tip kırmızı, beyaz, pembe şaraplar
Makarna: Domates soslu makarnayla pembe, tereyağlı makarnayla beyaz şaraplar.
Tatlı ve meyveler: Dömisek beyaz şaraplar, köpüklü şaraplar.

Şarapların Tadılması:
Özellikle kırmızı şarapları içilmeden yarım saat önce açınız. Kırmızı şarap hava ile temas ettikçe nefes alacak ve aromasını ve tadını daha belirgin bir biçimde ortaya koyacaktır. Şaraplar, özellikle kırmızı şaraplar, günümüzde oldukça büyük ve balon biçimli bardaklarda servis edilmektedir. Bu büyük bardaklar şarabın kolayca sallanmasını ve bukesinin daha iyi duyumsanmasını sağlayacaktır. Şarap kadehe az mutlaka yarısından az olacak şekilde doldurulmalıdır, önce ışığa tutularak parlaklığı kontrol edilir, sonra da beyaz bir zemin üzerine tutularak renginin canlılığı incelenir. Şarabın rengi parlak ve canlı olmalı, içinde yabancı partiküller olmamalıdır. Beyaz şaraplar parlak açık sarı yeşile çalar renkte olmalıdır.
Şarap küçük yudumlar halinde içilmelidir; içerken şarabı ağzın içinde dolaştırmak, yani çiğnemek gereklidir; zira ağızımızın ve dilimizin değişik bölgeleri değişik tadlara karşı hassastırlar. Şarap ağzın içinde dolaştırıldıktan sonra yavaşça yutulmalı ve en son olarak boğazımızda bıraktığı tad duyumsanmalıdır. Şarabın tadı belirgin olmalı, yabancı ve keskin tadlar içermemeli, üretildiği üzümün rayihasını biraz olsun hatırlatmalıdır. İçimi yumuşak olmalı, bilhassa kırmızı şarapta ağzı doldurmalıdır.

F- Şarap Servisi:
Şarapları broşürlerimizde ve etiketlerimizde yazılı olan ısılarda servis yapmaya özen gösteriniz. Temel olarak beyaz şaraplar ve köpüren şaraplar soğuk, kırmızı şaraplar 16-18 derece civarında servis yapılırlar. Roze şaraplar beyazlar gibi serin olarak içilirler. Kırmızı şarapların oda sıcaklığında içilmesine tek istisna Primeur’lerdir. Bunlar genel alışkanlıklar doğrultusunda serin olarak servis yapılabilirler.

Şarapların Saklanması:
Şarabın saklanması yani şişeli olarak şarapseverin koleksiyonunda muhafaza edilmesi başlıbaşına bir uğraştır.
Şarabın saklanacağı yer kuru olmalıdır, gün ve yıl boyu çok az değişen bir ısısı olmalıdır, doğrudan ışık olmamalıdır, hele güneş ışığı hiç almamalıdır. Şarap şişesi yatık olarak saklanmalıdır. Bundan amaç, mantarın kuruyarak dağılmamasıdır. Şarapların olduğu gibi mantarların da bir dayanma ömrü vardır. mantarlar kalitelerine göre 3-4 yıl ile 15 yıl arasında dayanırlar. Mahzenlerde daha uzun süre eskitilen şişeli şaraplarda zamanında gözlemleyip mantarı değiştirmek gerekebilir. Sohbet toplantılarında en çok duyduğumuz şikayet şudur: bir şişe şarap almıştım, senelerce sakladım, değerli bir misafirim geldi, bir açtık ki, baktık bozulmuş, veya kötü olmuş… bu sık duyulan bir yakınmadır. Unutmayınız; saklamak yani eskitmek istediğiniz şaraptan en az bir koli alınız; kavınıza yerleştiriniz ve bu andan itibaren şarabı izleyiniz. Bu demektir ki, her 4-5 ayda bir şişesini açıp içiniz. Böylece içinde bulunduğu değişimi algılayacaksınız. İyiye doğru gidiyorsa, diğerlerini bekletmeye devam ediniz; ne zaman farkediyorsunuz ki iyiye gidişi durmuş; artık daha iyi olmayacak. O zaman 1-2 ay içerisinde kalanını içip tüketiniz. Şarap böyle saklanır.

Temel olarak bilinmesi gereken odur ki, beyaz şaraplar beyaz üzümlerden, kırmızı ve roze şaraplar kırmızı ve siyah üzümlerden yapılırlar. Roze şaraplar, genel kanının aksine, kırmızı ve beyaz şarapların karıştırılmasıyla elde edilmezler.
Kırmızı şarap, rengini üzümün kabuğundan alır. Kırmızı üzümün de sıkıldığında şırası beyazdır, ancak alkol fermantasyonunu posası ile geçirdiğinden fermantasyon sırasındaki kabuğun boyası çeşitli enzimler vasıtasıyla çözülerek şaraba geçer.

Alkol fermantasyonu çeşitli üzümlerden elde edilmiş olan şarapların harmanlanmasıyla şekerin alkole dönüşmesi sürecidir. Bu süreç içerisinde şeker mikroorganizmalarca parçalanır ve sonuç olarak alkol oluşurken karbondioksit (CO2) serbest kalır.

What is Rakı ?

Mastikaydı,romandı,sakızdandı rakıydı derken kendi işimiz olan (malum bağcıyız siz akşamcıların hammadde tedarikçisiyiz hani inceden bir saygıyı hakediyoruz kanımca :) Rakıyıda esgeçmeyelim onuda tanıtalım.
Milli ve Geleneksel İçkimiz "Rakı" adının kökeni... Arapçada araki "terleten" anlamına geliyor. Araki, "Arak"tan türeyen bir sözcük. Arak ise "ter" anlamına geliyor. Bütün dünyada üretilen (çeşitli) damıtık içkilere arak adı verilir. Eski dönemlerde "rakı içene" (rakı tutkununa) "Arak-nuş" denirmiş.

Bir başka görüşe göre de, rakı sözcüğü vaktiyle iri, uzun taneli ve kalın kabuklu "Razaki" üzümünden yapılan anasonlu rakıya dayanmaktadır. Razaki sözcüğü ile rakı sözcüğünün telaffuz bakımından benzerlikler göstermesi ve rakının "Türk İçkisi" olarak tanımlanması, rakı sözcüğünün bu üzüm cinsinden geldiği ihtimalini de ortaya çıkarıyor.

İlk defa Irak'ta üretilip buradan komşu ülkelere yayılmış ve bu nedenle "Iraki" (Irak menşeli) sözcüğünden gelmiş olabileceği üzerinde duranlar da var. Bugün Irak'ta, kuru üzümden elde edilen ve anasonla aromatize edilen değişik bileşimdeki damıtık alkollü bir içkiye "Arak" denilmektedir.

Horasan doğumlu olup, Urfa ilimize bağlı Harran'da yaşamış , "Kimyanın Hipokrat'ı" olarak kabul edilen ve atomun parçalanabileceğini öngörecek kadar büyük bir bilim adamı olan Cabir Bin Hayyan'ın 13. yüzyılda yazmış olduğu 'İmbik' (El-imbik) adlı eserinde de şaraptan alkol damıtımını uzun ve detaylı olarak dile getiriyor.

Bazı kaynaklarda Çinlilerin M.Ö. 1000 yıllarında pirinçten elde ettikleri konsantre edilmiş kuvvetli bir içkiden söz edilmektedir. Orta Asya Türk boyları, en yakın komşuları olan Çinlilerden öğrendikleri konsantre tekniğini alıp, kısrak sütünden yapılan kımızdan elde edilen Kımız Rakısı "Araga"yı üretmişlerdir. Dolayısıyla bir Türk tarafından bulunan İmbikleme tekniği ile ANADOLU'da üretilen Rakı, Türklerin Milli ve Geleneksel içeceğidir. Nitekim Avrupa Konseyi İçki Eksperleri Komitesi Rakıyı "Turkish Raki" diye adlandırmıştır.
Bugün rakı üretiminde Türkiye ilk sıradadır. Almanya, Amerika ve Çin başta olmak üzere onlarca ülkeye ihraç edilmektedir.Rakının bu kadar uzun bir zamandır Türk topraklarında olması, tabiatıyla rakının bir kültür haline gelmesini sağlamıştır. Keza yurt dışından gelen misafirlerin ilk olarak rakı sofrasına oturtulmaları bundandır.


Rakı Nasıl İçilir
İçki kültürü içinde rakının ayrı bir yeri olması, içiminin diğer içkilerden farklı olmasından çok, temsil ettiği felsefeden kaynaklanıyor. Rakı kadınlar tarafından da tüketilse de temelde bir erkek içkisi olarak kabul ediliyor. Rakı, genelikle düz ve silindir şeklindeki bardakta sulandırılarak ya da susuz olarak içiliyor. Silindir uzun bardak, rakının su ile bileşimindeki beyazlanmanın keyifle izlenebilmesi için tercih ediliyor. Buz, sadece rakı sulandırıldığı zaman konuyor. Buz direkt olarak rakıya konulduğunda aroma maddelerini kristallendirerek rakının tadını bozar. Rakıyı 'sek' yani susuz içenler bir buz tabağı hazırlar. Kırılmış buz parçaları ile dolu küçük bir kaba oturtulur rakı kadehi ve kadehin çevrilmesi ile baslar raki muhabbeti.
Rakı; sek içilebileceği gibi, içine yarı yarıya su veya maden suyu ilavesiyle, ama mutlaka soğuk olarak içilir (8-10°)
Rakı içiminde kullanılan düz silindirik bardak, rakı-su bileşimindeki büyülü beyazlamanın keyifle izlenebilmesi için idealdir.
Aperatif olarak da alınabilen Rakı'nın Türk içim geleneğine uygun olarak çilingir sofrasının özgün soğuk ve sıcak mezeleriyle içilmesi,
Soğutulmuş bardağın 1/3'nin rakıyla, 2/3'sinin suyla doldurulması tavsiye edilir.

Rakı Mezeleri

Cevizli Patlıcan Salatası, Çoban Salatası, Fasulye Piyazı, Yoğurtlu Semizotu Salatası,Yoğurtlu Patlıcan Salatası, Karışık Turşu, Zeytinyağlı Lahana Sarması, , Bakla Fava, İçli PatatesKöftesi, Patlıcan musakka, Hamsili Pilav, Uskumru Dolması, Asma Yaprağında Sardalya, Yeşil Zeytinli Çörek,
Hibeş, Tarator, Şaka Şuka , Haydari, Mamzama, Arnavut Ciğeri, Humus, Karnıbahar Pane, Fırında Sarmısaklı, Domates, Ispanak Püresi, Zeytinyağlı Havuç Ezmesi, Ton Balıklı Domates Dolması, Fırında Rokfor Peyniri, Patates Köftesi, Ançuezli Kanapeler, Acı Biberli Avokado, Domates Suflesi, Domatesli Enginar, Deniz ürünlü Kanepeler, Dil, Sebze Jölesi, Yumurtalı Patates, Fırında Domates, Ançuezli Tereyağ,



Atatürk’ün rakıyla tanışması dönemin ünlü yazarı Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya isimli eserinde aşağıdaki şekilde anlatılır:

“Genç Mustafa Kemal arkadaşları ile Beyoğlu eğlence yerlerine giderdi. İyi giyinmeyi ve yaşamayı severdi. İstanbul'a gelinceye kadar biradan başka içki kullanmamıştı. Bir gün arkadaşı Ali Fuad'la (Cebesoy) beraber Büyükada'ya gitmişler. Ne lokantada yiyip içecek, ne de otelde geceleyebilecek paraları yok. Ali Fuad bir şişe rakı, bir şişe bira, ekmek ve yemiş almış ve beraber çamlığa yürümüşler. Mustafa Kemal bir şişe birayı bitirince:
- Şimdi ne yapacağım? demiş.
İlk defa rakıyı o akşam denemiş. Başı bir hoş dönmüş. Güneş batmak üzere; sigara paketinin altına resimler çizmiş, sonra:
- Fuad, demiş, ne iyi içki imiş bu... İnsanın şair de olası geliyor.”

Görüleceği gibi Harbiye Öğrencisi Mustafa Kemal, rakıyla daha ilk tanışmasında bu içkinin hoşluğunu teslim etmiş, etkisini anlamış ve o günden sonra en çok tercih edeceği içkiyi keşfetmiştir.

Rakının hayal dünyasını hareketlendirdiğini iyi bilen Mustafa Kemal’in, Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele’nin ağır disiplin ve gerçekçilik gerektiren şartlarında içkiden uzak durduğu yakın çevresinin defalarca zikrettiği bir konudur. Atatürk hakkındaki eserlerde bu dönemde içki içildiğine dair bir veriye rastlayamıyoruz. Ancak Kurtuluş Savaşı’nın bitişinde, İzmir’in kurtuluşundan sonra Atatürk’ün rakı içtiğini görüyoruz.

Falih Rıfkı Atay’ın aktardığına göre Başkumandan Atatürk, yanında subaylar olmadan, tek başına şehri gezmeye çıkmış. Devrin ünlü oteli Kramer’e gitmiş. Otelin lokantası bir hayli kalabalıkmış. Garsonlar tek başına gördükleri Mustafa Kemal’i başta tanıyamamışlar ve yer olmadığını söylemişler. Sonra içeridekilerden biri tanıyınca, ortalığı bir telaş alıyor ve hemen Atatürk’e yer buluyorlar. Atatürk rakısını söylüyor. Sonra yanındaki şefe soruyor:
- Kral Konstantin, bu otele gelip rakı içti mi?
- Hayır Paşa efendimiz.
- Öyleyse İzmir’i niye almak istemiş ki?

Görüleceği gibi rakı Atatürk’ün gözünde de kendi başına bir güzellik değil, bulunduğu mekanı da güzel kılan bir içkidir.
Son Balo, Vals ve Zeybek

Rakı lı Akşamlar Rakı lı akşamlar nasıldır bilir misiniz?
Rakı lı akşamlar bazen hayal kırıklarıdır
Rakı lı akşamlar bazen umutların buzu dur
Rakı lı akşamlar bazen geç gelen köftedir
Rakılı akşamlar üç dört kişinin dayanışması
Rakı lı akşamlar nasıldır bilir misiniz
Sevdiğimiz bir ağabeyi nin maaşıdır günü dür
Yada bir müdüre küfrüdür eksik olsun masamızda

Rakılı akşamlar nasıldır bilir misiniz?
Müzeyyen abladır yada münir Nurettin
Ya gazeldir yada bir keman meyan ı soframızda
Rakılı akşamlar ağlayan taze askerdir aramızda
Rakılı akşamlar nasıldır bilir misiniz?
Kırk tilkinin dolaştığı meydan dırda
Kırkı nında kuyruğu birbirine dolaşmaya.
Hayal ler başkadır gerçekler başka

Rakı lı akşamlar nasıldır bilir misiniz? .
Son parası verilen hanenin ekmek parasıdır
Çocuklarından esirgenen bir gülücüktür
Meyhaneciye yalakalıktır köpekliktir
Düşürülen onur sallanan kuyruk tur.

Rakılı akşamlar nasıl dır bilir misiniz?
Bembeyaz bir tualdir
Herkes ne renk çizmişse odur
Rakılı akşamlarda

What is Mastika ?


Şu MTK eşleşmesinden sonra antucuların mastika oynayışıyla beraber zamanda bir yolculuk yaptım neydi ulan o günler babamızı taklit edicez diye sulu susuz rakı içip mastikayla göbek atmaya çalışmalar.Eh 10 numara olmasada değer akçede kıvırabiliyoruz :) rakı desen 10'u solladı 20'lere yürüyeduruyor :) neyse şöyle bir bakındım nette kaydadeğer ne buluruz diye paylaşalım dedim burada..

trakya şansonu (bkz: chanson=fransizca'da sarki anlamina gelmesinden ote basli basina bir muzik turudur de chanson). şopar şansölyesinin seçimi ertesinde seçilen tarafın göbek atarak söylediği şarkı.

sözleri tam olarak:

"alayım kızıma bir kutu boya
boyasın kendini boydan boya

oo oooo mastika mastika
sigarası malboro
oo ooooo mastika mastika
sişe dolu mastika"

olan roman türküsü.

er duyulduğunda göbeciğinizi te böyle kapçık ağızlılar gibi yandan yandan oynatmanıza neden olan, roman alkının milli marşı be ya, valla billa be ya.
gözünü sevdiğim romanların kreatibilite ve eğlencelerinin arika sonucu, iyi ki var olan şarkı.(dagnytaggart, 05.06.2005

melih duygulu'nun 'türkiye'de çingene müziği' kitabinda bu sarkinin yapilis hikayesi anlatiliyor(mus). okumadim kitabi, lakin yeni safak'in kitabi tanitim haberinde bu hikaye alintilanmis. bu da alintinin alintisi oluyor herhal.

bir dönem dillerden düşmeyen deli selim'in meşhur şarkısı "ooo mastika" isimli şarkının hikayesi deli selim'in ağzından kitapta şöyle anlatılıyor:
"bizim arkadaşlardan birisi bulgaristan'a folklor grubuyla gitmişti. sağolsun dönerken bana bir şişe mastika getirmiş, birkaç paket de marlboro cigarası... kahveden geldim eve, koydum cigaralarla şişeyi masaya. oturduk kız, kızan hep beraber, aldım elime kıraneti, başladık hep birlikte söylemeye çalmaya. orda çalıp söylerken yaptık parçayı: ooo mastika, ooo sigarası malbora... alayım kızıma bir kutu boya boyasın kendini boydan boya...(rouss, 13.08.2006 13:50)

bulgaristan yapımı rakının ismidir. fakat birçok farklı rakıda aynı ismi görmek mümkündür. en makbulu edirne ve çevresinde ''tırtıklı'' diye adlandırılandır. tadına alışan arar olur. vergilendirilmeden gelmesine rağmen 50cl' liğin fiyatı gün itibari ile 15 ytl civarındadır.(sulu, 17.05.2008 02:55)

oooo mastika mastika diye bilinen $arki. turklerle ingilizler kopenhag'da kapi$irken soylendigi rivayeti dolaniyor ortada.(encre, 19.05.2000 19:04)

Allah allah ilginç bir kopenhag efsanesi daha :)

mastik en çok yunanistandaki chios (sakız) ve biraz da bizdeki çeşme de yetişen bir ağaçtan (sakız ağacı) elde edilen sakıza denir. bir uzo çeşidinin içinde koku vermesi için kullanıldığı için bu uzo ya mastika denir.ama sakızlı muhallebide de kullanıldığı halde bu muhallebiye mastika denmez.(brownie, 26.06.2001 16:56)

bulgar ve makedon rakisidir. sakiz degil erik rakisidir.(satine, 01.02.2002 20:41)

eski zamanlarda, istanbul meyhanelerinin bir kisminda "hristoo! ena bukali duziko, ena bukali mastika!" benzeri repliklerle masaya istenebilen rakilardan bir türmüs bu..(kite kat, 23.08.2002 22:39)

bulgar mastika'si yeni raki'nin biraz daha sekerli halidir, icerisinde bol anason bulunur, guney bulgaristanda'ki turklerin en cok ragbet ettigi rakidir.(sevgiyumagi, 01.11.2004 14:20)sakızdan yapılan liköre verilen addır aynı zamanda. tadı pek güzeldir, sade bir türk kahvesinin üstüne çok güzel gider bu likör. bir de sakız reçeli vardır ki bunun tadı da süperdir.

bu ürünler sakız adası'nda yapıldığı için çeşme'de bolca bulunur. ucuzundan bulmak için çeşme merkezde sokak aralarındaki balıkçılara sormak en iyi çözümdür. ne de olsa onlar getiriyorlar sakız'dan...
(neverland, 16.07.2005 14:34)

Valla görüyoruzki birbirlerinden bir haber çok anlamı var bu meretin,meret derken gelin siz benim dediğime bakın bu mastika denilen madde Sakız adası sakızından yapılan şahsımcada zamanında tadılmış Sakızı Rakısıdır hatta bu ara bizimde bu tadda rakımız var inanmayan tıklar bakar.
Ulan MTK nerden çıktın fenerın karısısına gece gece ne triplere soktun bizi,efendim dönelim konumuza mastikamızın rakıdan sonra diğer bir anlamıda ünlü bir roman şarkısı olmasıdır aşağıdaki konu arasında linkini vermiştik hadi siz zahmete girmeyin tekrar verelim linki ama bu sefer başka versiyonda Mastikaya tıkla kıvır :)
Bakalım kime nasip olucak mastikayla göbek atıp turu kutlamak :) milli duyguyla destekliyoruz feneri tabii YERSEN .... ;)
“O bir sakız ağacıydı, alelâde/ Bir gün o yeşil sahile çıktı geldi/ Seyreder bulutları, göğü, denizi...”Can Yücel

MasTiKa MasTiKa MTK


F.Bahçe, Şampiyonlar Ligi 2. ön eleme turunda Macaristan’ın MTK takımı ile eşleşti. Nyon’daki kura çekimine seri başı olarak katılan Sarı-Lacivertliler, ilk maçını 29-30 Temmuz’da Şükrü Saracoğlu Stadı’nda, rövanşı ise 5-6 Ağustos’ta Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de yapacak. Fenerbahçe’nin MTK ile eşleşmesi antu.com’da büyük bir sevinçle karşılandı. Sarı-Lacivertliler, 1999’un rövanşını almanın yanı sıra bu eşleşmenin kulübün nereden nereye geldiğini göstermesi açısından da önemli olduğunu belirtip, sevinçlerini “MasTiKa MasTiKa” sloganları ile dile getirdi. F.Bahçe Avrupa kupalarında 5 kez Macar takımlarıyla eşleşti. Şampiyon Kulüpler Kupası’nda 1959’da Macar Cspel’le karşılaşan Fenerbahçe, İstanbul’da 1-1 berabere kaldığı rakibini deplasmanda Lefter, Şeref ve Avni’nin golleriyle 3-1 yenerek turu geçti.

49 YILLIK MACAR SENDROMU

BU, Sarı-Lacivertliler’in Macar takımları karşısındaki ilk ve tek turu oldu. Sarı Kanaryalar bu tarihten sonra tam 49 yıldır Macar takımlarını eleyemedi. MTK’ya iki kez elenen F.Bahçe’nin şansı Ferencvaros ve Videoton karşısında da tutmadı. Fenerbahçe, Macar takımlarıyla bugüne dek 11 maç yaparken, bunların üçünü kazandı, üçünde berabere kaldı, beşinde ise yenildi. Sarı-Lacivertliler, bu maçlarda 11 gol atıp, 17 gol yedi.

F.Bahçe’nin belalısı

Fenerbahçe, 1963 yılında Kupa Galipleri Kupası’nda da MTK ile karşılaşmış, ilk maçta deplasmanda 2-0 yenildiği rakibini, İstanbul’da 3-1 yenmesine rağmen o zamanki kurallar gereği oynadığı 3. maçı Roma’da 1-0 kaybetmiş ve kupaya veda etmişti. Fenerbahçe, MTK ile 1999 yılında da UEFA Kupası’nda karşı karşıya gelmiş, ilk tur mücadelesinin birinci maçında deplasmanda 0-0 berabere kaldığı rakibine, İstanbul’daki rövanş mücadelesinde 2-0 yenilmişti. İlk maçta 0-0 berabere kaldığı rakibini ilk yarıda sahasına hapseden Sarı-Lacivertli takım, aradığı golü bulamayınca oyundan düşmüş ve ikinci devre yediği gollere teslim olmuştu. Sarı-lacivertli takımda Sergen’in 1, Boliç’in 2 şutlarında direkler gole izin vermemişti. Bu yenilgi dönemin teknik direktörü Rıdvan Dilmen’in de sonunu hazırlamıştı. Rüştü’nün 38 metreden yediği gol uzun süre konuşulmuştu.

Tek yabancısı var

Budapeşte’de 1888 yılında bir grup Yahudi tarafından kurulduğu için antisemitist tezahüratların odağı olan MTK’nın kadrosunda tek yabancı futbolcu var. Sırp Mladen Lambulic dışındaki oyuncuların tamamı Macar. Mavi-Beyazlı ekibin en tehlikeli oyuncusu ise geçen sezon 17 gol atan Gabor Urban. Mavi-Beyazlılar maçlarını 12 bin 700 kişi kapasiteli Hidegkuti Nandor Stadı’nda oynuyor. 2003 yılından beri şampiyon olamayan MTK, geçen sezon Macar Ligi’ni 66 puanla Debrecen’in 2 puan önünde şampiyon olarak tamamladı. Ligdeki 23 şampiyonluğunun yanı sıra 12 kez Macaristan Kupası’nı, 1 kez de Macaristan Süper Kupası’nı müzesine götürmeyi başardı. Avrupa kupalarında bugüne dek 73 maç yapan Macar takımı, 30 galibiyet, 13 beraberlik, 30 da mağlubiyet aldı. MTK Budapeşte, Avrupa kupalarında 106 gol atıp, kalesinde 101 gol gördü.

Fener hepsinden kaliteli

FENERBAHÇE’yi Nyon’daki kura çekiminde temsil eden Asbaşkan Şekip Mosturoğlu, MTK’nın 2. ön elemedeki en güçlü takım olduğunu söyledi. Mosturoğlu, “Bu turdaki tüm takımlardan daha kaliteliyiz. Hiçbir maç oynanmadan kazanılmıyor ama biz bu turun favorisiyiz. İlk maçı Kadıköy’de, ikinci maçı Budapeşte’de yapacağız. Bu turda eşleştiğimiz takım, bu turda karşımıza çıkabilecek en güçlü rakiplerden biri. Oyuncularımızın kalitesine baktığımızda, tüm takımlardan iyiyiz ve herhangi bir mazerete sığınmadan bu turu geçeceğiz” diye konuştu.


EURO 2008'İN '10 FİYASKOSU'

İsviçre ve Avusturya'nın ortaklaşa düzenlediği 13. Avrupa Futbol Şampiyonası (EURO 2008) İspanya'nın 44 yıl aradan sonra kazandığı şampiyonluk ile sona erdi. Muhteşem geri dönüşlere imza atarak son 4’e kalan Türkiye, Rusya ile birlikte turnuvanın en çok dikkat çeken ve konuşulan takımı olmayı başardı. İsviçre ve Avusturya'nın ev sahipliği yaptığı şampiyona, daha önceki 12 turnuvada olduğu gibi büyük sevinçlere ve hayal kırıklıklarına sahne oldu

YUNANİSTAN

EURO 2004 finalinde ev sahibi Portekiz'i yenerek mücizevi bir şekilde şampiyonluğa ulaşan Yunanistan, 2006 Dünya Kupası'na katılamamanın şokunu üzerinden atmaya çalışırken, bir darbe de EURO 2008'de yedi. Turnuvaya 'son şampiyon' unvanı ile katılan Yunanistan'da şüphesiz kadronun yenilenememesi başarısızlığın temel etkenlerinden. Teknik direktör Otto Rehhagel önderliğinde 4-5-1 taktiği ve İtalyanların bile terk etmeye başladığı 'catanacio' felsefesi ile EURO 2004'te yakaladığı başarıyı tekrarlamak isteyen Yunanistan, İsveç'e 2-0, Rusya'ya 1-0 ve İspanya'ya da 2-1 mağlup olarak '0' puanla evinde döndü. Yaş ortalaması 30 olan Yunanistan'ın uluslararası alanda bir mucize daha yaratması uzun zaman alabilir.

İTALYA

Son Dünya Şampiyonu İtalya'nın Avrupa Futbol Şampiyonası kabusu 2008'de de devam etti. EURO 96'da birinci tur, EURO 2000'de ikinci tur ve EURO 2004'de birinci turda elenen İtalya, EURO 2008'de de çeyrek finalde bavulunu toplamak zorunda kaldı. Dünya Kupaları'nda 4 kez şampiyon olan, 2 kez final oynayan İtalya, Avrupa Futbol Şampiyonaları'nda aynı başarılı performansı gösteremiyor. Konsantrasyon, jenerasyon, teknik adam farkı ve rakipler İtalya'nın iki büyük turnuvada aldığı çelişkili sonuçları ortaya çıkaran sadece birkaç etken!
Aslına bakılırsa İtalya'nın EURO 2008 Elemeleri'nde de parlak bir performans gösterdiği söylenemez. Zira İskoçya, grupta hiçbir iddiası bulunmayan Gürcistan'a deplasmanda 2-0 yenilmeseydi EURO 2008'de İtalya adını duymamız bir hayli zor olacaktı. Bütün bunların yanı sıra Marcello Lippi gibi bir teknik adamdan sonra Roberto Donadoni'nin takımın başına getirilmesi, Fabio Cannavoro'nun sakatlanması, Francesco Totti ve Andre Nesta'nın Milli Takımı bırakması İtalya'nın EURO 2008'deki sonunu hazırladı.

MARIO GOMEZ

Almanya Milli Takımı'nda Teknik Direktör Joachim Löw'ün sistemi değiştirmek uğruna oynattığı Mario Gomez, EURO 2008'in hayal kırıklıklarının başında geliyor. Turnuva öncesinde ileri ikilide Lukas Podolski ve Miroslav Klose'ye forma vermesi beklenen Löw, turnuvanın ilk maçında Mario Gomez'i sahaya sürmek için Bastian Schweinsteiger'i yedek kulübesinde tuttu!
Oyuncu yapısı itibariyle sistem olarak 4-4-2 gözükmesine rağmen, oyun içinde sürekli 4-3-3 taktiğiyle mücadele eden Almanya'da Löw'ün 'Mario Gomez kumarı' Polonya ve Hırvatistan maçlarında tam bir hüsranla sonuçlandı. Mario Gomez'in özellikle Polonya maçında kaçırdığı akıl almaz goller, Löw'ü Bastian Schweinsteiger'e yöneltti. Schweinsteiger'in müthiş performansıyla yedek kulübesine mahkum olan Mario Gomez, 'İki sezon öncenin Bundesliga gol kralı' unvanıyla geldiği Avrupa Futbol Şampiyonası'nı dibe vurarak tamamladı.

PETER CECH

Resmi maçlarda Çek Cumhuriyeti ulusal takımı forması altında 855 dakika, Chelsea forması altında 1025 dakika ve 25 maç gol yememe rekorunu sırtında taşıyan ve dünyanın en iyi kalecisi olarak gösterilen Peter Cech, EURO 2008'de oldukça vasat bir performans sergiledi. EURO 2008'de Fransa kalecisi Gregory Coupet ile birlikte en fazla gol yiyen (6) kaleci unvanını elde eden Cech, özellikle Türkiye karşısında 87. dakikada yaptığı kritik hata ile Çek Cumhuriyeti'nin ipini çekti. Yaptığı basit hatanın ardından bir anda gündeme oturan Peter Cech, turnuva öncesinde Çek Cumhuriyeti'nin yıkılmaz kalelerinden biri olarak gösteriliyordu ancak beklendiği gibi olmadı! Portekiz ve Türkiye'den üçer gol yiyen Cech, Çek Cumhuriyeti ile beraber EURO 2008'in en büyük fiyaskoları arasında yerini aldı.

KARIM BENZEMA

Geçtiğimiz sezon Olympique Lyon formasıyla Fransa Ligi'nde 20 gol atarak dev kulüplerin dikkatini bir anda üzerine çeken Cezayir asıllı Fransız forvet Karim Benzema, EURO 2008'de tam bir hayal kırıklığı yarattı. Turnuva öncesinde EURO 2008'de yıldızı parlayacak isimler arasında en ön sırada gelen Benzema, Romanya maçında 78 dakika, İtalya maçında ise 90 dakika sahada kalmasına rağmen golle buluşamadı. Fransa'da oluşturulmaya çalışılan yeni jenerasyonun en büyük temsilcilerinden olan Benzema'nın, EURO 2008'deki vasat performansı Fransızları da kara kara düşündürüyor. Bunun yanı sıra Raymond Domenech'in oyun sisteminin de Karim Benzema'nın etkisiz performansında rolü olduğunu söyleyenlerin sayısı bir hayli fazla..

LUCA TONI

Üne geç kavuşan ama tam kavuşan, işte pivot forvet bu denilen adam! 10 tane kulüpte oynamasına karşın İtalya Milli Takımı formasını sırtına geçiremeyen, çoğu futbolseverin de takibinde gerilerde yer alan Luca Toni için her şey tam anlamıyla 2006 yılında İtalya'nın Dünya Kupası kadrosuna çağırılmasıyla başlamıştı. Fiorentina ile gösterdiği harikulade performansla Almanya 2006'da belki ulusal alanda hiç izlemediğimiz ama hep özlediğimiz oyuncu gibiydi Luca Toni. İlk önemli turnuvasında şampiyonluk sevinci yaşayan Luca Toni, büyük umutlar bağladığı Avrupa Futbol Şampiyonası'nda tam bir hayal kırıklığı yarattı. Geçtiğimiz sezon Bundesliga takımlarından Bayern Münih forması altında 31 gol atan yıldız futbolcu, İtalya'nın Hollanda, Romanya, Fransa ve İspanya ile oynadığı maçlarda suskunluğunu bozamadı ve turnuvayı golsüz bitirdi.

İSVİÇRE

Genç bir kadroyla kendi ülkesinde düzenlenen EURO 2008'de mücadele eden İsviçre Milli Takımı, turnuva öncesi oluşan beklentileri karşılayamadı. 2006 Dünya Kupası'nda 2. tura yükselen ve gol yemeden turnuvadan elenen İsviçre, son yıllarda kulüpler bazında önemli bir çıkış içindeydi. Alexander Frei, Tranquillo Barnetta, Johan Vonlanthen ve Eren Derdiyok gibi yetenekli isimlere sahip ekip, Türkiye, Portekiz e Çek Cumhuriyeti'nin bulunduğu A Grubu'nda sürpriz yapabilecek takımlar arasında gösteriliyordu.

Ev sahibi olmanın da verdiği avantajla gruptan çıkabileceği otoriteler tarafından beklenen İsviçre, Dünya Kupası performansının çok altında kalarak dükkanı erken kapattı. Hiç şüphesiz bunda Alexander Frei'ın erken gelen sakatlığı büyük rol oynadı. İsviçre'nin en önemli gol silahı turnuvayı erken kapatınca İsviçre'nin de tüm umutları tükenmiş oldu bir anlamda.

Son maça kadar puan dahi alamayan İsviçre, liderliği garantileyen Portekiz'i yenerek, seyircilerine galibiyetle veda etti. Özellikle sıkı savunmasıyla ön plana çıkan İsviçre Milli Takımı, Dünya Kupası'nda gösterdiği gol yememe başarısını EURO 2008'de kendi seyircisi önünde tekrarlamayınca Basel'in St.Jakob Park'ın çimlerinden öteye gidemedi.

RAYMOND DOMENECH

Yapılan tüm eleştirilere rağmen Fransa'yı 2006 Dünya Kupası'nda finale kadar taşımayı başaran Raymond Domenech, aynı başarılı performansı 13. Avrupa Futbol Şampiyonası'nda gösteremedi. Kariyeri boyunca her zaman tartışılan, bir türlü kabul görmeyen, yaptığı her hareket, her hamle günlerce tartışılan Raymond Domenech ne kadar sosyal bir insan ise o kadar da futboldan uzak bir yapıda! EURO 2008'in ilk evresinde Serie A'da 20 gol atan David Trezeguet'yi aday kadroya bile çağırmayan ve Fransa futbolunun yükselen değeri olarak gösterilen Hatem Ben Arfa'yı 23 kişilik kadroya dahil etmeyen Domenech'in kaderi daha o günlerden belliydi aslında.

Oyuncu tercihleri kadar oynattığı futbol ve sistem ile de sürekli tartışılan Domenech'in, tüm numarası İtalya maçında ortaya çıktı. Kariyeri boyunca sol bek oynayan Eric Abidal'ı stoperde oynatan Domenech, bunu cezasını fazlasıyla çekti. Karşılaşmanın 25. dakikasında penaltı yaptıran ve kırmızı kart ile oyun dışında kalan Abidal'in maçtan sonra yaptığı "Benden bu kadar, buraya kadar" açıklaması ise hala hafızalarda.

Yine aynı maçta sakatlanan Frank Ribery'nin yerine Samir Nasri'yi sahaya süren ancak bu oyuncuyu sadece 17 dakika sonra yeniden kulübeye çeken 'çılgın teknik adamın' ne yaptığı ne yapmak istediği hala anlaşılabilmiş değil! Fransa'nın İtalya'ya 2-0 yenilerek EURO 2008'e veda ettiği maçın ardından sevgilisine canlı yayında evlenme teklifi edecek kadar cesur olan Raymond Domenech, pırlantalarla bezenmiş bir sepetten sadece bir gümüş kolye çıkararak EURO 2008'in teknik bazdaki en büyük fiyaskoları arasında yer aldı.


IVAN RAKITIC

Avrupa Futbol Şampiyonası başlamadan önce “Top 10” adayları arasında yer alan Ivan Rakitic, turnuva sonunda hayal kırıklığı listesine terfi etti!!! İsviçre'de U-17, U-19 ve U-21 Milli Takımları'nda mücade eden Rakitic'in, A Takım tercihini Slaven Bilic'in de ısrarıyla Hırvatistan'dan yana kullanması başlarda büyük eleştiri topladı. Hırvatların Rakitic'i sindirmeleri, İsviçrelilerin Rakitic'in kaçışını kabullenmeleri uzun bir zaman aldı aslında. Kader Rakitic'i 2008'de bir kez daha İsviçre'ye sürükledi. Ama bu kez Hırvatistan forması altında. 20 yaşındaki bir futbolcunun taşıyabileceği yük fazla geldi yıldız oyuncuya! Ne o erdi muradına ne de onu Hırvatistan Milli Takımı'na kazandıran Slaven Bilic!

Ivan Rakitic'ten çok daha iyi bir sezon geçiren Mladen Petric'i yedek kulübesinde tutarak genç yıldıza forma veren cesur teknik adam Slaven Bilic, son ana kadar bu tercihinin arkasında durdu. Hırvatistan basınının acımasız eleştirilerine karşı Rakitic'i de yanına alarak bir basın toplantısı düzenleyen Bilic, "Patron bensem kararlarıma saygı duyun" diyerek restini çekti. Perde arkasında yaşanan bu kaos ortamından en fazla zarar gören isim ise şüphesiz Ivan Rakitic oldu. Turnuva boyunca oldukça silik bir performans sergileyen genç oyuncu, çeyrek final maçında Türkiye karşısında bir de penaltı atışından yararlanamayarak Slavan Bilic'i de ateşe attı kendisini de...

CRISTIANO RONALDO


'Büyük futbolcular büyük turnuvalarda belli olur!' Basit ve bir o kadar içi dolu bir sözdür. Futbol tarihine adını altın harfler ile kazıyan bir futbolcu yoktur ki Dünya Kupası ve Avrupa Futbol Şampiyonası'na damga vurmasın! 1958 ve 1968 Dünya Kupası'nda Edison Arantes do Nascimento (Pele), 1986 Dünya Kupası'nda Diego Maradona ve 1988 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda Marco van Basten! Bu üç fubol ikonu da büyük turnuvalar öncesinde her zaman en büyük yıldız adayı olarak gösterildi. Sonuç kimseyi yanıltmadı. İstenilen, beklenen her şey karşılandı. Hatta fazlasıyla...

Futbolun gitgide gerçek anlamını kaybettiği, değersizleştiği ve sadece başarıya endekslendiği dönemde Cristiano Ronaldo isminde bir futbol dehası piyasa çıktı. Tükenmeyen enerjisi, inanılmaz kazanma arzusu, fizik kurallarını alt üst eden hareketleri, çalımları ve golleriyle bir C.Ronaldo efsanesi başladı!

Özellikle bu sezon Manchester United forması altında attığı 42 gol sırtına yüklediği sorumluluğu bir adım daha öteye taşıdı. Ama hala eksik kalan bir şeyler vardı! Ronaldo, futbolculuğunu sorgulayanlara en iyi cevabı vermek için tarihi bir fırsat yakalamıştı. EURO 2008... Takımı Portekiz ile EURO 2008'de üç maça çıkan Ronaldo, bu sürede 1 gol 1 de asist yapmasına karşın performans olarak beklentilerin çok uzağında kaldı. Bu performans sıradan bir futbolcu için yıldız olmaya yeterken, Ronaldo için fiyaskodan öteye gidemedi...

En az çeyrek final

Galatasaray Teknik Direktörü Michael Skibbe, Topkapı Sarayı’ndaki şampiyonluk balosunda medya mensuplarının sorularını yanıtladı. Alman hoca, “Gelecek sene bugünlerde yine burada aynı mutluluğu kutlamayı çok isterim. Bunun için buradayız, bunun için uğraşıyoruz. Ama Galatasaray gibi büyük bir kulübü lig şampiyonluğunun kesmeyeceğini de biliyorum. Asıl hedefimiz Şampiyonlar Ligi. Bir hedef koyduk önümüze. En az çeyrek final oynamak istiyoruz, iddialıyız” dedi.

Transfer çalışmaları hakkında detaylı bilgi sahibi olduğunu belirten Skibbe, şunları kaydetti: “Çok güzel bir ortam içindeyiz. Duisburg kampında bazı şeyler daha da netleşecek. Takviyeler takıma güç katacaktır. Ama takımın mevcut durumunun da çok iyi olduğunu unutmamak gerek. Transferler konusunda yönetimle sürekli görüşüyoruz. Her şey yolunda gidiyor.” Michael Skibbe, Topkapı Sarayı’nı çok beğendiğini ve İstanbul’un mükemmel bir şehir olduğunu da sözlerine ekledi.

2 Temmuz 2008 Çarşamba

Transfer Fiskosları


Önde gelen gazeteler kendi duyumları ve haberleriyle transfer gündemine yön veriyor.
İşte Avrupa'da konuşulanlar! Son transfer dedikoduları! Bazıları ise bitme aşamasına gelmiş gelişmeler...

B.Münih'in yıldızı Lukas Podolski takımdan ayrılma eşiğinde. Daum'un ekibi Köln Podolski ile anşama sağladı. Podolski eskit akımına dönmek istiyor.. (El Mundo Deportiva - Köln Express)

Everton teknik direktörü David Moyes'un gözü Real Zaragoza'nın Arjantinli yıldızı Pablo Aimar'da. Everton Aimar için 8.5 milyon avro ödeyebilir. (The Sun)

Inter Milan'ın Chelsea'li Frank Lampard için yaptığı 8.5 milyon avroluk teklif kabul edildi. Lampard tatilden dönünce bu transfer açıklanacak. (Daily Mirror)

Roma Roberto Mancini'yi Inter Milan'a satarsa Chievo'lu Victor Obinna'yı kadrosuna katmaya çalışacak. (Channel 4)

M.United Tottenham forveti Dimitar Berbatov'u transfer edemezse, alternatif olarak Kolombiyalı yetenekli isim Falcao'yu gündemine alacak, 18 milyon avroluk bir ücretle. (Daily Mirror)

Arsenal Togo'lu yıldızı Emmanuel Adebayor'u takımda tutmaya çalışıyor. Barça'nın 29 milyon avroluk teklifi reddedildi. (The Times)

Adebayor için Milan Arsenal'e reddemeyeceği bir teklif sundu, 42 milyon avro.
(The Sun)

Juventus Sevilla'da forma giyen ön libero Poulsen için düğmeye basmış durumda. (La Gazzetta Della Sport)

M.United'da Sir Alex Ferguson'un yardımcısı Querioz Portekiz Milli Takımı teknik direktörlüğüne çok yakın (AS)

Juventus Liverpool'un etkili orta saha oyuncusu Xabi Alonso için yaptığı teklifi 20 milyon avroya yükseltti. (Daily Mail)

Barcelona kadrosunda düşünmediği Eto'o için yeni bir formül düşünüyor. Ortaya atılan iddia Juventuslu Trezeguet ile Kamerunlu futbolcunun takası. (Marca)

Brezilyalı mega star Ronaldinho, Scolari'nin Chelsea'sinde oynamak istiyor; "Böyle bir olasılık oluşursa onunla tekrar çalışmak gerçekten güzel olur" (The Sun)

Aston Villa'nın gözü West Ham United'ın file bekçisi Robert Green'de. Aston Villa bu transfer için 7.5 milyon avroyu gözden çıkarmalı. (The Guardian)

Liverpool'un transfer listesine aldığı Tottenham'lı golcü Robbie Keane bırakılmıyor. 27 yaşındaki İrlandalı oyuncu White Hart Lane'de kalıyor. (Daily Telegraph)

Watford Leeds geri dörtlüsünde oynayan Ian Harte ile sözleşme imzalayacak.
(The Sun)

Bolton teknik direktörü Gary Megson Newcastle United'da sorunlar yaşayan orta saha oyuncusu Joey Barton'a kucak açacak. Bolton Barton'u kiralamak istiyor. (Daily Mail)

Blackburn Rovers'ın yeni menajeri Paul Ince, Wigan teknik direktörü Steve Bruce ile Rosenborg'lu defans oyuncusu Fredrik Stoor için karşı karşıya geldi. (Daily Star)

Liverpool Aston Villa'nın yıldızı Gareth Barry için inadını sürdürüyor. Kırmızıların teklifini son kez yükseltti ve rakam 20 milyon avro (The Sun)

Hertha Berlin'de forma giyen Hırvat defans oyuncusu Josep Simunic Fulham'ın göz hapsinde. (Daily Star)

Sunderland teknik direktörü Roy Keane kulüp tarihinin en pahalı futbolcusunu takıma kazandırmak üzere. Tottenham'da Darren Bent için 12 milyon avroluk bir teklif yapılacak. (Daily Mail)

Premier League'in yeni takımı Hull City Manchester City'nin Brezilyalı orta saha oyuncusu Geovanni'ye kanca takmış durumda (Daily Mirror)

Werder Bremen Portekiz U-21 takımında forma giyen Amaury Bischoff'u kadrosuna kattı. Arsenal'in elinden kaptı. (Daily Express)

Celtic orta sahasında görev yapan Evander Sno İspanya'ya gidiyor. Celtic oyuncuyu 2 milyon avro bonservis bedeliyle satacak. (Daily Star)

Celtic Roma'lı iki futbolcu Vitorino Antunes ve Matteo Brighi'yi transfer listesine aldı. (Daily Mail)

Seni unutmadık büyük kaptan Paidar...


''Türk ve Galatasaray voleybolunun unutulmaz ismi, büyük kaptan Paidar Demir'i vefatının ikinci yılında saygı ve rahmetle anıyoruz''
25 yıl süre ile Galatasarayımızın formasını taşıyan ve kaptanlık yapan, voleybolculuk yaşamında 150 kez milli olan Paidar Demir, Galatasarayımız ile 3 kez Türkiye Ligi şampiyonluğu ve 1 kez de Avrupa Konfederasyon Kupası dördüncülüğü yaşadı.

Sporculuk hayatında hem kulüp hem de milli takımlarda pek çok başarıya imza atan Paidar Demir, aktif voleybol hayatını tamamladıktan sonra da Galatasaray (A) Erkek Takımı Menajerliği ile 2004-2005 yıllarında Voleybol (A) Erkek Milli Takım Menajerliği yaptı

GALATASARAY 2008-2009 FORMALARI


Turuncu farklı bir tasarım olmuş bakalım Samiyende nasıl görünecek aslanlarımızın üstünde Sarı ve Kırmızının harmanından çıkan Turuncu umarım uğurlu gelir...

Beyazda gayet şık duruyor sarı ve kırmızı şeritler gayet güzel ama şu hayvan gibi formanın üzerinde duran avea yazısı insanı sinir ediyor daha kibar koyduramazlarmı o reklamı kıstasımı vardır 1cm küçük yazılsa kaç para eksilir varmıdır ayarı bunun bir çare ulan formanın asaletine uymuyor hiç söküp atma çareleri bulmak lazım...
Efsane parçalı forma her yıl olmalı dediğim harika forma gıcıklık bu ya hanı omuzlardaki şeritlerde olmasa direk parçalı olsa dahada güzel olmazmıydı lan diye düşünüp durduğum forma..

Çubuklu formada güzel durmuş ama dahada dayanamıcam aq lan senın avea baydırdın at şeyindeki kelebek gibisin çubuğun ortasında arsızca duruyosun seni tasarlayıp o güzelim formanın ortasına mik gibi koyana jdjdsjkfhsdbasbda susyorum atıyorum içime nefretimi haber aramak için uzuyorum GalataSaraydan Öte Koyarım Alayının Göte..................


1 Temmuz 2008 Salı

Daniele De Rossi Yuvada Kaldı.


Roma klübünden yapılan açıklamada, De Rossi'nin sözleşmesinin 4 yıl daha uzatıldığı belirtilirken, 2008/2009 sezonu için 7,6 milyon euro, 2009/2010, 2010/2011 ile 2011/2012 sezonu için 8,1 milyon euro alacak. 4 yılda kazanacağı para 32 milyon euro.


Kariyerinin başından bu yana İtalya kulübünde oynayan 24 yaşındaki İtalyan oyuncunun, Francesco Totti'den boşalacak kaptanlık görevini yürütmesi bekleniyor

Diego Armando Maradona!!!!

Futbol dediğimiz zaman pek çok kişinin aklına gelecek ilk isimdir Maradona. Ama Özellikle spikerlerin, attığı goller ve muhteşem hareketlerinden sonra ismini bastırarak ve uzatarak "Diego Armando Maradona!!!!" diye bağırması bugün 20'li yaşlarda ve ötesindeki herkezin belleğine kazınmıştır. Çoğu otorite ve sporsever için dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu ve orta saha oyuncusudur. Çok kısa sürede tüm dünyanın göz bebeği olan ve Futbola 10 numara olgusunu kazandıran bu arjantinli sadece oynadığı muhteşem futbolla değil yaşantısı, düşünceleri , sözleri ve yaptığı tercihlerlede hala tüm dünyanın konuştuğu asi bir kişiliktir.

Son zamanlarda Güney Ameikadaki sol hareketler , Küba ve Castro ile olan ilişkileri sanki yeni gibi gözüksede aslında Maradona'nın geçmiş yaşantısı ve tercihlerini incelediğinizde şuanki düşüncelerinin izlerini bulmak mümkündür. Arjantinde emekci bir ailenin çocuğu olarak Buenos Aires'de dünyaya gelen ve çokda iyi olmayan koşullarda yaşıyan ve futbola başlayan Maradona en populer olduğu 1980'lerin başından 1990 ların son yıllarına kadar olan süreçte futbol yaşantısında her zaman politik bir çizgi izlemiştir. Boca şehrinde futbola ilk büyük adımını atan Maradona buradaki tercihini emekcilerin takımı olan Boca Juniors'dan yana kullanmıştır.İspanya'ya gitmesi gündeme geldiğinde herkez Real Madrid'e transfer olacağını düşünürken o tercihini Catalanya'nın takımı Barcelona'dan yana kullanmıştır. Burada aradığı başarıyı yakalayamadı fakat hala ondan iyi bir futbolcu dünyada yoktu .İtalya'da Milan , Juventus , İnter gibi bol paralı takımları tercih edileceği düşünülürken ,o Napoli gibi İtalyanın en emekci şehirlerinden birinin takımını tercih etmiştir ve belkide ömrünün en başarılı ve parlak dönemini Napoli'de yaşamıştır. 2 defa ligi şampiyon bitirip uefa kupasını alan Napolide Maradona 7 sene forma giydi.
Ve Sonrasında Sevillia gibi sol taraftar kitlesine sahip olan başka bir İspanya takınıdan sonra ise ülkesine ve ilk büyük takımı Boca juniorsa geri döndü.

Uzun süre uyuşturucu ve doping skandallarıyla da uğraşan El Diego, son süreçde ise Kübada gördüğü tedaviyle sağlığını yeniden kazanmasıyla Latin Amerikada esen sol akımın yanında anti-emperyalist ve anti-kapitalist mücadelede Castro ve Chavez'in yanında politik mücadelede de kendini gösteriyor. ülkesi Arjantinde Bush'a karşı başlatılan kampanyalarda ise en önde halka mücadele çağrılarını yapan Arjantinin bu asi çocuğu Castro'un tabiriyle Che'den sonra Arjantin'den çıkmış en büyük insan..
puedes ser un maradona pero ninca seras un che!!!...
Birgün Maradona olabilirsiniz ama Che asla !!!

Futbola Siyaset Karışmasınmışmış....2


Ülkemizde bir laf vardır. Ne sağcı ne solcu futbolcuyum futbolcu. Bu lafa kızarlar futbolcular ama bizde zihniyet böyledir. Avrupa’nın belli bölgelerinde ise taraftarların politikleşme süreci çok eski yıllarda vuku bulmuştur. Bu yüzden de politik pankartların statlarda görülmesine alışıktırlar. Avrupa ülkelerinin bir kısmında özellikle de güney ve doğusunda 2. Dünya savaşı öncesi ve sonrasında yaşanan politik kaosun eseridir taraftarın politize olması. Bazı kulüpler hatta şehirler belli bir politik görüşün simgesi halini alınca futbol maçları zaman zaman İç Savaş atmosferinde geçmeye mahkumdur. Bu konuda benim favorim İtalya’nın Livorno kulübü taraftarları. 1921 yılında İtalya’nın bu şehrinde Komünist Parti kuruluyor. Ve o zamandan itibaren grevleriyle, gösterileriyle her zaman için Çizme’nin en solundaki kent olarak kalıyor. Bugün bile herhangi bir aşırı sağcının kentte boy göstermesi yaşamı açısından tehlikeli. Durum böyle olunca Livorno taraftarlarının olaya bakış açısı da farklı değil. Livorno’nun stadında bulunan Curva Nord’da (Kuzey Açık Tribün) büyük bir Che Guevara bayrağı asılı durur. Rusça pankartlar, kızıl bayraklar ve anti-faşist semboller bugün bile Livorno tribünlerinin vazgeçilmezidir. Stalin’in doğum günü tribünlerde kutlanır. Futbolcusu da böyledir. Taraftarın sevgilisi Cristiano Lucarelli, şehirde oynanan bir Ümit Milli maçta gol attıktan sonra formasını kaldırdığında altında Che Guevara tişörtü vardır. Lucarelli çok iyi bir futbolcu olmasına rağmen milli takım kapısı yüzüne kapanır. Aynı Lucarelli yıllar sonra deplasmana giderken içinde bulundukları treni parçalayan taraftarlarına kendi parasıyla yeni tren tutacak kadar da fanatiktir. Ama Livornolular için en politik yolculuk Roma’ya Lazio deplasmanına yapılandır. Adeta bir savaşa gidilir gibi hazırlanılır. Tabii bunun karşılığında Laziolular da boş durmaz. Buradan Lazio’ya geçelim. Mavi-beyazlıların geniş taraftar grupları aşırı sağ görüşü taşımakta. 70’lerde Lazio takımı Chinaglia gibi sağ görüşü taşıyan oyunculardan kuruluyken bir rakip futbolcu, “Mussolini’nin takımını yeneceğiz” demiş ve Lazio taraftarlarının protestolarına maruz kalmıştı. Bu tribünlerde inanılmaz derecede ırkçı sloganlara rastlamak mümkündür. Bir hikaye daha anlatalım geçmişten. İtalya’nın sağ görüşlü kentlerinden Udine’nin takımı Udinese 80’lerin sonunda bir İsrailli oyuncu olan Ronnie Rosenthal ile anlaşmıştı. Genç İsrailli anlaşma imzalamak üzere uçakta indiğinde binlerce taraftarın açtığı gamalı haçlı bayrakları görünce uçağa geri döndü. Tabii sonra İngiltere’ye gidip ünlü oldu. Lazio’nun ezeli rakibi Roma’nın taraftar grupları arasında yıllar boyunca sola eğilimli olanlar çoğunluktaydı. Ancak son yıllarda İtalyan taraftar grupları içindeki sağcı söylemlerin artması başkent kulübünü de etkiledi. Sağ gruplar ve özellikle İtalya’nın zengin kuzeyinin Roma sınır olmak üzere fakir güneyden ayrılmasını savunan Lega Nord işleri iyice karıştırdı. Napoli takımının kuzey deplasmanlarında yıllarca, “Afrikalılar Avrupa’ya hoş geldiniz” pankartlarıyla karşılanması bu politik düşüncenin dışavurumundan ibaret. Bunlara inat Maradona’nın 1990 Dünya Kupası yarı finali öncesinde Napolililer’e, “Size yılın 364 günü Afrikalı diyen İtalyanlar’ı mı yoksa Napolili Maradona’yı mı destekleyeceksiniz” şeklindeki hitabı olay yaratmıştı. İspanya’nın da geçtiğimiz yüzyıl ciddi bir iç savaş yaşadığı düşünülürse futbol taraftarının politikayla iç içe olduğunu söylemek şaşırtıcı olmamalı. Özellikle Cumhuriyetçi harekete destek veren Katalunya ve Bask bölgesinin takımlarında bu belirgin olarak görünmekte. Barcelona, savaşta başkanını kaybetmiş ve yıllarca Real Madrid’in gölgesinde kalmıştır. Bu yüzden de Barça taraftarlarının Katalan milliyetçiliğine sempatiyle bakmasını normal karşılamak gerekir. Aynı şekilde Bask bölgesinin simge takımı Athletic Bilbao’da durum böyledir. Madrid yönetimine bir tepki vardır her zaman. Ancak yıllar içinde taraftar grupları soldan sağa doğru kaymıştır. Real Madrid ise hep sağ tarafa yaslanmıştır. Ama bu her Realli’nin sağcı olduğu anlamına gelmez. Sağcı hatta aşırı sağcı olanlar egemen taraftar gruplarıdır. Yıllar önce benim önyargımı kıran bir İspanyol spor yazarı olmuştu. Dedesi Cumhuriyetçiler adına İç Savaş’ta çarpışırken ölen Jorge, kendisi de sosyal demokrat olmasına karşın Real taraftarı ve bunu bir problem olarak görmüyor. Bir de azar işittik ondan önyargımız nedeniyle. İspanya’da da aynı İtalya’daki gibi aşırı sağa kaymanın olduğu bir gerçek. İspanya’nın AB üyeliği ve Afrika’dan iş için gelen göçmenler, ırkçılığı körükledi. Bundan dolayı da birçok statta ırkçı söylemler had safhaya ulaştı. Zaragoza taraftarları bunların belki de başında geliyor. Her rakibin baş belası olan bu taraftar grubu geçtiğimiz sezon Barcelona’nın Kamerunlu yıldızı Samuel Eto’o’yu da isyan noktasına getirmişti. Politikayla iç içe taraftar gruplarını Sırbistan’da bulmak çok kolaydır. Partizan ile Kızılyıldız arasında oynanan Belgrad derbisi taa Yugoslavya döneminden bu yana hep politik mesajların verildiği maçlar olmuştur. İç Savaş sırasında da Kızılyıldız’ın taraftar grubunu “reisi”dir Boşnak öldürmeye ilk koşanlardan birisi. Daha ülke dağılmadan oynanan Dinamo Zagrep-Kızılyıldız maçında Sırp polisi tekmeleyerek bir Dinamo taraftarını kurtaran Hırvat Boban, milli kahraman ilan edilmiştir. Taraftar için bundan büyük onur yoktur. Her ne kadar sınırlar kalkıyor, Avrupa birleşiyor lafları ağızlarda sakız olsa da futbol taraftarlarının politik duruşu en azından yeşil sahalarda durumun kolay olmadığını açıkça gösteriyor.

Blog Widget by LinkWithin