1 Temmuz 2008 Salı

Futbola Siyaset Karışmasınmışmış....2


Ülkemizde bir laf vardır. Ne sağcı ne solcu futbolcuyum futbolcu. Bu lafa kızarlar futbolcular ama bizde zihniyet böyledir. Avrupa’nın belli bölgelerinde ise taraftarların politikleşme süreci çok eski yıllarda vuku bulmuştur. Bu yüzden de politik pankartların statlarda görülmesine alışıktırlar. Avrupa ülkelerinin bir kısmında özellikle de güney ve doğusunda 2. Dünya savaşı öncesi ve sonrasında yaşanan politik kaosun eseridir taraftarın politize olması. Bazı kulüpler hatta şehirler belli bir politik görüşün simgesi halini alınca futbol maçları zaman zaman İç Savaş atmosferinde geçmeye mahkumdur. Bu konuda benim favorim İtalya’nın Livorno kulübü taraftarları. 1921 yılında İtalya’nın bu şehrinde Komünist Parti kuruluyor. Ve o zamandan itibaren grevleriyle, gösterileriyle her zaman için Çizme’nin en solundaki kent olarak kalıyor. Bugün bile herhangi bir aşırı sağcının kentte boy göstermesi yaşamı açısından tehlikeli. Durum böyle olunca Livorno taraftarlarının olaya bakış açısı da farklı değil. Livorno’nun stadında bulunan Curva Nord’da (Kuzey Açık Tribün) büyük bir Che Guevara bayrağı asılı durur. Rusça pankartlar, kızıl bayraklar ve anti-faşist semboller bugün bile Livorno tribünlerinin vazgeçilmezidir. Stalin’in doğum günü tribünlerde kutlanır. Futbolcusu da böyledir. Taraftarın sevgilisi Cristiano Lucarelli, şehirde oynanan bir Ümit Milli maçta gol attıktan sonra formasını kaldırdığında altında Che Guevara tişörtü vardır. Lucarelli çok iyi bir futbolcu olmasına rağmen milli takım kapısı yüzüne kapanır. Aynı Lucarelli yıllar sonra deplasmana giderken içinde bulundukları treni parçalayan taraftarlarına kendi parasıyla yeni tren tutacak kadar da fanatiktir. Ama Livornolular için en politik yolculuk Roma’ya Lazio deplasmanına yapılandır. Adeta bir savaşa gidilir gibi hazırlanılır. Tabii bunun karşılığında Laziolular da boş durmaz. Buradan Lazio’ya geçelim. Mavi-beyazlıların geniş taraftar grupları aşırı sağ görüşü taşımakta. 70’lerde Lazio takımı Chinaglia gibi sağ görüşü taşıyan oyunculardan kuruluyken bir rakip futbolcu, “Mussolini’nin takımını yeneceğiz” demiş ve Lazio taraftarlarının protestolarına maruz kalmıştı. Bu tribünlerde inanılmaz derecede ırkçı sloganlara rastlamak mümkündür. Bir hikaye daha anlatalım geçmişten. İtalya’nın sağ görüşlü kentlerinden Udine’nin takımı Udinese 80’lerin sonunda bir İsrailli oyuncu olan Ronnie Rosenthal ile anlaşmıştı. Genç İsrailli anlaşma imzalamak üzere uçakta indiğinde binlerce taraftarın açtığı gamalı haçlı bayrakları görünce uçağa geri döndü. Tabii sonra İngiltere’ye gidip ünlü oldu. Lazio’nun ezeli rakibi Roma’nın taraftar grupları arasında yıllar boyunca sola eğilimli olanlar çoğunluktaydı. Ancak son yıllarda İtalyan taraftar grupları içindeki sağcı söylemlerin artması başkent kulübünü de etkiledi. Sağ gruplar ve özellikle İtalya’nın zengin kuzeyinin Roma sınır olmak üzere fakir güneyden ayrılmasını savunan Lega Nord işleri iyice karıştırdı. Napoli takımının kuzey deplasmanlarında yıllarca, “Afrikalılar Avrupa’ya hoş geldiniz” pankartlarıyla karşılanması bu politik düşüncenin dışavurumundan ibaret. Bunlara inat Maradona’nın 1990 Dünya Kupası yarı finali öncesinde Napolililer’e, “Size yılın 364 günü Afrikalı diyen İtalyanlar’ı mı yoksa Napolili Maradona’yı mı destekleyeceksiniz” şeklindeki hitabı olay yaratmıştı. İspanya’nın da geçtiğimiz yüzyıl ciddi bir iç savaş yaşadığı düşünülürse futbol taraftarının politikayla iç içe olduğunu söylemek şaşırtıcı olmamalı. Özellikle Cumhuriyetçi harekete destek veren Katalunya ve Bask bölgesinin takımlarında bu belirgin olarak görünmekte. Barcelona, savaşta başkanını kaybetmiş ve yıllarca Real Madrid’in gölgesinde kalmıştır. Bu yüzden de Barça taraftarlarının Katalan milliyetçiliğine sempatiyle bakmasını normal karşılamak gerekir. Aynı şekilde Bask bölgesinin simge takımı Athletic Bilbao’da durum böyledir. Madrid yönetimine bir tepki vardır her zaman. Ancak yıllar içinde taraftar grupları soldan sağa doğru kaymıştır. Real Madrid ise hep sağ tarafa yaslanmıştır. Ama bu her Realli’nin sağcı olduğu anlamına gelmez. Sağcı hatta aşırı sağcı olanlar egemen taraftar gruplarıdır. Yıllar önce benim önyargımı kıran bir İspanyol spor yazarı olmuştu. Dedesi Cumhuriyetçiler adına İç Savaş’ta çarpışırken ölen Jorge, kendisi de sosyal demokrat olmasına karşın Real taraftarı ve bunu bir problem olarak görmüyor. Bir de azar işittik ondan önyargımız nedeniyle. İspanya’da da aynı İtalya’daki gibi aşırı sağa kaymanın olduğu bir gerçek. İspanya’nın AB üyeliği ve Afrika’dan iş için gelen göçmenler, ırkçılığı körükledi. Bundan dolayı da birçok statta ırkçı söylemler had safhaya ulaştı. Zaragoza taraftarları bunların belki de başında geliyor. Her rakibin baş belası olan bu taraftar grubu geçtiğimiz sezon Barcelona’nın Kamerunlu yıldızı Samuel Eto’o’yu da isyan noktasına getirmişti. Politikayla iç içe taraftar gruplarını Sırbistan’da bulmak çok kolaydır. Partizan ile Kızılyıldız arasında oynanan Belgrad derbisi taa Yugoslavya döneminden bu yana hep politik mesajların verildiği maçlar olmuştur. İç Savaş sırasında da Kızılyıldız’ın taraftar grubunu “reisi”dir Boşnak öldürmeye ilk koşanlardan birisi. Daha ülke dağılmadan oynanan Dinamo Zagrep-Kızılyıldız maçında Sırp polisi tekmeleyerek bir Dinamo taraftarını kurtaran Hırvat Boban, milli kahraman ilan edilmiştir. Taraftar için bundan büyük onur yoktur. Her ne kadar sınırlar kalkıyor, Avrupa birleşiyor lafları ağızlarda sakız olsa da futbol taraftarlarının politik duruşu en azından yeşil sahalarda durumun kolay olmadığını açıkça gösteriyor.

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin